(Kaynak: siyahgribeyaz.com)
Arda Mevlütoğlu tarafından hazırlanan ve “siyahgribeyaz.com” sitesinde 15 Şubat 2016 tarihinde yayımlanan “Türkiye’nin Son Anda İptal Edilen Eğitim – Taarruz Uçağı Projesi” adlı yazı bu sitede, 17 Şubat 2016 tarihinde, (kısaltılarak) yayımlanmıştı…
Bu yazıda belirtilen bazı hususlar üzerine görüşlerimiz aşağıdadır:
- Bu yazıda anlatılan “bir havacılık hikayesi”nin “esas çocuğu” durumundaki MB339, kim ne derse desin, “sevimli” bir uçaktı… Bu uçağı o tarihlerde “M5” Dergisi vasıtasıyla tanımıştık…!
- Değişik adlar altında da olsa ve özellikle, “askeri havacılığa yönelik olarak” mevcut yurtiçi kabiliyetlerin entegrasyonu konusu 1973’ten sonra da gündeme geldi… 18 Kasım 1983 tarihli “Savunma Donatım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Kuruluşu Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” bu konuda önemli bir kilometre taşıdır…! Herne kadar, takibeden dört yıl süresince, bu kararname ile öngörülen “devrim niteliğindeki” hedefler gerçekleştirilemese de, Savunma Sanayii Müsteşarlığının (11 Kasım 1987 tarihli ve 3238 numaralı kanunla) kurulmasıyla, “yerli savunma sanayiinin yönlendirilmesi” hususunda önemli gelişmeler sağlandı… Özellikle de 1990-1995 döneminde, F-16 uçağında kullanılan ekipmanın (LRU) Fabrika (Depo, Depot) Seviyesi Bakım kabiliyetinin yurt içinde kazanılması hususunda, Asker-Sivil işbirliğinde kayda değer gelişmeler sağlandı…)
- Bilmiyorduk… “Uzaktan Kumandalı Uçak” teknolojisinin-ta o yıllarda- yönelinmesi gereken (milli) hedefler içinde yer alması ilginçtir… Ülkemizin, son birkaç yılda, bu konuda adını duyurmakta olması sevindirici… Hedef doğru seçilip, biraz da desteklenince, birşeyler yapılabildiğini görmüş olduk… ! Askeri ihtiyaçlara yönelik elektronik sistem/ekipman tasarımı ve üretiminde de önemli başarılar sağlandı…
- Bu noktada, havacılık sanayimize yönelik olarak oluşturulan kuruluşların tarihine ve “adlarına” biraz yakından bakmak gerekiyor… Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ) 28 haziran 1974 tarihinde (ve 1784 numaralı kanunla) kuruluyor… Tali bir husus olarak görülebilir… Adlandırma “uymazlığı”nın ilki de, böylece, doğmuş oluyor… ! Açık adı ile kısaltması birbiriyle uyuşmuyor…!
- Hava Kuvvetlerimizin, özellikle son yıllarda, envanterindeki uçakları hizmetten alma yöntemini anlamada zorlandığımızı belirtmekle yetinelim… Uçuş saati açısından “yaşlı” sayılamayacak bir grup uçak hizmetten topluca alınırken, uçuş saati nisbeten yükselmiş bir grup uçağın, sadece aviyonik modernizasyonuyla, hizmette kalacağı sürenin önemli ölçüde arttırılması anlaşılması kolay bir konu olarak görünmüyor…! Umarız, yapısal sahada da bazı tedbirler alınmıştır…
- Yazıda geçen, “Nihayet 1983 yılında, General Dynamics F-16C/D uçağı, F-18’e karşı üstün gelerek” sözünün, bu inceleme/değerlendirme sürecinde görev alanlara teyid ettirilmesi uygun olur..! Bu husus, ayrıca, havacılık tarihçilerinin dikkatine sunulur… Şüphesiz, bu inceleme/değerlendirme sürecinde görev almadık… Ancak, tarihin, sanılandan daha sık tekerrür edebileceğini belirtmekle yetinelim… Bu arada, F-16’nın oldukça “yakışıklı” bir uçak olduğunu belirtelim… Nihai karar makamlarını etkilemiş olabilir…! Yine de, yapısal güçlendirme için öngörülen ve uygulanan “Falcon-Up” tadilat paketine, uçaklar henüz 1500-2500 uçuş saatindeyken uygulanma ihtiyacını, o gün de, bu gün de, anlamada zorlandık…! (Anlama güçlüğümüzün sebebi, belki de, İTÜ’nün o yıllardaki “mühendis yetiştirme” yaklaşımından(!) kaynaklanabilir…)
- Bu noktada, yarım bıraktığımız “adlandırma” konusuna tekrar dönelim: F-16 Uçağının “ortak-üretimi” için oluşturulan tesisin adına… O tarihte mevcut olan (milli) kuruluşa verilen kısa ad “TUSAŞ” tı… TUSAŞ’ın F-16 üreticisi “General Dynamics” ile oluşturduğu (yerli) kuruluşun adı, “TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii” olarak ifade edilmiş, Eskişehir’de oluşturulan (ve F-16 için motor üretecek olan) “TUSAŞ Motor Sanayii” adının benzeri şekilde … Elbette, yurt dışı tanıtım için de bir ad gerekli olmuş… Bu amaçla, kısaltması “TAI” olarak ifade edilen “Turkish Aerospace Industries” adı kullanılmış… Bu kısaltma ve İngilizce adlandırma arasında ilişki/ifade açısından bir sorun görünmüyor… Ancak, yakın zamana kadar, gerek dış ve gerekse iç tanıtımlarda yaygın şekilde kullanılan “Turkish Aerospace Industries” adının “yasallığı”nı merak edenler araştırabilir…!
- Yurt içinde üretilen CN-235 uçağının seçim süreci, havacılık tarihçilerine önereceğimiz bir başka konu…! (Her uçak seçimi projesinde “tarih yazmamız” da, Sayın Emre Kongar’ın değerlendirebileceği bir konu…!)
- Gelelim, “ad verme”nin son adımına…
- Yazıda geçen, “Nihayet 2005 yılında Lockheed Martin’in hisselerini TUSAŞ’a satmasından sonra TUSAŞ ve TAI birleşmesi gerçekleşerek “Turkish Aerospace Industries” adını alıyor…” ifadesi üzerinde küçük bir düzeltme yapmak gerekiyor… : İnce nokta, yeni oluşumun adı…! İlgili kuruluşun internet sitesinden de görüleceği üzerine, yeni oluşumun adı: TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii”… Gerek yasal zeminde ve gerekse “Ticaret Sicili” zemininde, şirket kuruluşlarında “isim tescilinde” ne derece hassas davranılıyor…bilemiyoruz… Ancak, 2005 yılına gelindiğinde, eskiden “TAI” kısaltmasını kullanan kuruluşun adında belirli bir değişikliğin yapıldığını belirtmekle yetinelim… “T” harfi sayısı ikiye çıkmış…
- Bu arada, sevindirici gelişmeler de olmakta… “TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii”, bu adını, başta internetteki sitesi olmak üzere, gerçekleştirdiği sunumlarda da kullanmaya başladı…özellikle genç personeli sunumlarında kullanmakta… Kim ne derse desin, bu kuruluşumuz ülkemizde havacılığın öncüsü ve lideri… Pek çok askeri/sivil havacılık projelerine imza attı ve atmakta… Bu arada, özellikle kaynak desteği sağlayamadığı için, başlangıç aşamasında terketmek durumunda kaldığı projeler de oldu…! Havacılık, biraz, “yaşanarak öğrenilen bir süreç” gibi görünüyor…
- Burada, daha fazla gecikmeden, bir hususu daha belirtelim… İtalyanlarla, eski “TUSAŞ” üzerinden gerçekleşemeyen “MB339 Ortak Üretim” işbirliği, yıllar sonra da olsa, T-129 Helikopter Projesi başta olmak üzere, diğer başka projeler/programlar üzerinden gerçekleşti… İtalyanlar bizi affetmiş olmalı…!
- Yazıda geçen, “… konunun (asker/sivil) muhatapları arasında sağlıklı bir eşgüdüm mekanizmasının kurulamamış olması” teşhisi doğru mu…bugüne yansımaları var mı…? Bu noktada, askeri havacılıkla ilgili bir konuyu hatırlatmakta fayda var…: TAHO…! Doğal olarak, “o da ne ola ki…” diyenleriniz olabilir… Çünkü, internetten sorguladığınızda, bu adla ilişkili yeterli bilgi bulma şansınız yok… TAHO’nun ilk adı TAHSO idi…kısa bir süre sonra TAHO’ya dönüştürüldü… Kısaca, “Türk Askeri Havacılık Otoritesi”… Ülkemizde, askeri havacılık sahasında, hava araçlarının uçuşa elverişlilik sertifikasyonunda, nihai yetkiyi kullanacak bir “otorite”ye ihtiyaç var… Diğer ülkeler, bu sahadaki ihtiyacını gidermek için, son onbeş yıldır önemli çalışmalar yapmakta… Avrupa Birliği Ülkeleri ise, en azından uygulanacak standartlar sahasında, ortak bir yapı için ciddi çalışmalar yapmakta… Kısaca, konu “bir askeri sır” değil…! Bu ülkelerin ürettiği konsept/prosedür dokümanlarının önemli bir kısmına da internet üzerinden erişmek mümkün… Peki, 2006 yılından beri çalışmalar yapıldığını bildiğimiz, ancak, gelinen nokta hususunda bilgi sahibi olamadığımız bu konu, bizdeki neden bir “askeri sır” muamelesi görüyor…? Bunu açıklamak, herhalde ve öncelikle, konunun muhataplarına düşer…! Umarız konu, ileride, askeri havacılık tarihçilerinin ilgi sahasına girecek bir konu haline dönüşmez…! Yazımızı, “bu tutumun sürdürülmemesinin daha yararlı olacağı”na olan inancımızı belirterek bitirelim…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.