‘Kaza geçirtilen’ uçak
Antalya’nın Manavgat ilçesi yakınındaki bir hava meydanında, 15 Ekim 2019 günü bir kaza meydana geldi. Bu kazada, Cessna-172 tipi eğitim uçağı-bize göre-(olası maliyeti açısından) onarılamayacak seviyede hasarlandı; uçakta bulunanlar (?) olayı ucuz atlattı. Aynı gün basında yer alan haberler, özetle, böyleydi.
Yine bu haberlerde, uçuşa giden uçağın, taksi-yolunda ilerlerken, ani gelişen bir rüzgar sebebiyle, yolun dışına savrularak, yol kenarındaki bitki topluluğuna (kaktüs,…) çarparak hasarlandığı da ifade edilmişti.
Meydana gelen bu kazadan sonra, (bu kazayla doğrudan ilgisi olmayan) kıdemli bir pilotumuzun bu kaza üzerine beyanı havacılık basınında, ‘Uçak kazalarının yüzde 80’i pilotaj kaynaklı’ başlığıyla yer aldı.
Eğer bu haber başlığı kendisine aitse, Sayın ‘kıdemli pilotun’ bu değerlendirmesine bir sözümüz yok. Meydana gelen sivil-askeri uçak kazalarında pilotların (operatör) payı uzun yıllardır %70’in altına inemedi; bu, yeterince bilinen bir istatistik sonucu.
Sayın pilotumuz devam etmiş ve, Manavgat-Ulualan mevkiinde, 30 Ekim 2018, 10 Haziran 2019’da ve son olarak meydana gelen bu kazanın, (kullanılan) aynı pistte ve aynı tip (?) uçakla meydana gelişine dikkat çekmiş. Son kazada, uçakta iki kişinin bulunduğunu söylenmiş.
Bir Üniversitemizde Pilotaj Bölüm Başkanı da olan Sayın ‘kıdemli pilot’, meydana gelen bu üç kazanın ‘tesadüf’ olduğunu iddia etmiş; ancak, bu kanaate nasıl vardığını yeterince açıklamamış !
Sayın pilot, ayrıca, ekleyerek, ‘Türkiye’nin, henüz havacı olma gayretinde bir ülke‘ olduğunu da beyan etmiş ! (Hava Kuvvetlerimiz, kuruluş tarihi olarak, 1911 yılını beyan etmekte; brövesinde böyle yazılmış. Milli uçakları 1930’lu yıllardan itibaren yapmaya başladığımız dikkate alındığında, aradan (ve bakış açısına da bağlı olarak) asgari 80+ yıllık bir havacılığımızın mevcut olduğunu söylemek mümkün. Bu sebeple, bu ‘havacı olma gayreti’nin ne anlama geldiğini sorgulamak gerekir !)
Yine, Sayın pilotun beyanında geçen, ve ‘Havacılığın genel temayüllerine çok vakıf değiliz’ şeklinde-kapalı olarak-ifade edilen görüşün / yargının çok daha açık ifadesine ihtiyaç var; neyi, neden yapamıyoruz, ya da, yapmıyoruz ? Genel Havacılıkta ‘sinüs eğrisi’ mi çiziyoruz ?
Kısa bir süre önce, THK Yangın Söndürme Uçaklarıyla ilgili olarak da gündeme gelmişti; bir uçağın SHGM tarafından sertifikalandırılmış olması ile, aynı uçağın, o günkü uçuş için ‘uçabilir durumda olması’ aynı kefeye konamayacak farklı konular / durumlar. Bu iki konu, yapılan anlık beyanlarda, muhtemelen bilgi eksikliği ve acelecilikle, birbiriyle –hatalı bir şekilde- ilişkilendirilmekte !
Sayın pilot, ‘Kontrolü yapılmayan, yeterlilik belgesi olmayan uçağın piste girmesine dahi izin verilmez’ beyanında bulunmuş. Şüphesiz, bu, madalyonun bir yüzü. Peki öteki (pilot) yüzü ne olacak ?
Nitekim, bu kazayla ilgili olarak, basında takibeden günlerde yer alan ‘güncelleme haberlerinde’ oldukça vahim bir tablo orta kondu ! Bazı haber kaynakları, ‘uçabilirlik yetkisi / sertifikası mevcut olmayan bir ‘uçuş heveslisi’nin bu uçağı, bir anlamda kaçırarak, uçurmaya kalkmış olabileceği ileri sürüldü. Şüphesiz, meydana gelen bu kaza tüm yönleriyle incelenecektir.
Sayın pilot, beyanının devamında, mealen, ülkemizde meydana gelen kazaların incelenmesinden sonra sonuçlarının açıklandığını, böylece, bu kazalardan ders çıkarılma imkanının oluştuğunu ileri sürmüş. Bu noktada kendisine sormak isteriz: 22 Ağustos 2016’da, Çorlu yakınında meydana gelen ölümlü-eğitim uçuşu kazasının neden meydana geldiğini biliyor mu ? Bu konuda ve son dönemde meydana gelen diğer kazalar konusunda bildiklerini kamuoyuyla paylaşırsa, bizler de öğrenmiş oluruz. Mevcut yasal düzenlemeler durumunda, bizim gibilerin bu kaza incelemeleri hakkında bilgi edinme olanağı yok ! (Bu konuları, en azından, Sayın pilotumuzun ders anlattığı öğrencileri kendisine sormalı !)
Sayın pilot, bir başka ‘veciz ifade’de daha bulunmuş: ‘Manavgat’ta meydana gelen son olayın ise bir kaza olmadığını, kırım olduğunu…’ ileri sürmüş. Böylece, ‘uçak kazası’ tanımını biraz daha karmaşık hale getirmiş!
Kısaca, sivil-askeri uçak kazalarının tanımlamaları ve sınıflandırmaları ilgili sivil-askeri havacılık dokümanlarında (yönergelerinde) yeterince mevcut. (Detaylı bilgi almak isteyen bunlara başvurabilir.)
Kanaatimiz odur ki, ‘kaza'(accident; incident) ve ‘kırım’ (crash) sözcüklerini peşpeşe / yanyana kullanmak, sadece, kişinin bu konulara yakınlık ve uzaklığının bir göstergesi olabilir. Bu husustaki düşüncemizi bu sitede daha önce de ifade etmiştik. (Şüphesiz, Sayın pilot böyle bir ifade kullanmamış. Yanyana kullanılmamak kaydıyla, ‘kaza’ daha resmi bir ifade iken, ‘kırım’ daha gayrı-resmi (gündelik) bir ifadedir. )
Meydana gelen bir ‘olayın’ kaza olarak nitelenebilmesi için mutlaka bir hasarın (kırımın) meydana gelmesi gerekmez ! Pervane’nin, kendisi hasarlanmadan, bir kişiye çarpması, elbette doğuracağı sonuca da bağlı olarak, apaçık bir kaza sayılabilir. Tersinden bakıldığında ve seviyesine de bağlı olarak, uçakta ciddi bir hasar (kırım) meydana gelmişse, ortada bir kazanın mevcut olup olmadığını tartışmak ‘abesle iştigal’dir !
Sayın pilotun, meydana gelen bu kazayı ‘Rüzgarın azizliğinden meydana gelmiş bir kırım’ olarak nitelemesinin haklılığı bu kaza incelemesi tamamlandığında elbette ortaya çıkacaktır.
Bu vesileyle, Sayın pilota bir görevini-sorumluluğunu hatırlatmak isteriz: Madem basına beyanat verecek durumda, bu kaza incelemesini çok yakından izleyerek, varılacak sonucu (kaza sebebini / sebeplerini) çalıştığı kurumun kredisiyle öğrenmeli ve kamuoyuyla, elbette yasal çerçevede, paylaşmalıdır.
Meydana gelen kazaların (inceleme-araştırma) ‘sonuçlarından haberdar olarak dersler çıkardıkları’ hususu kendi beyanıdır !
Daha fazla bilgi alınabilecek kaynaklar:
https://www.akdenizmanset.com.tr/ayni-bolgede-3-kaza-tesaduf/163959/
https://antalyakorfez.com/haber/31300-ucak-kazalarinin-yuzde-80i-pilotaj-kaynakli
https://www.airporthaber.com/havacilik-haberleri/o-kazada-sok-detaylar.html