Son haftalardan: Kısa kısa…! (This weeks’ events, shortly…!)

ATLAS… geldi, gidiyor… ! (Comet C/2019 Y1  ATLAS: Comes  and  goes…!)

C/2019 Y1 ATLAS

(Kaynak: universetoday.com)

Kuyruklu  yıldız  C/2019 Y1  ATLAS’ın  gelmekte  olduğunu haftalar  önce  duyurmuştuk.

David  Dickenson, universetoday.com’da, 25 Mart 2020’de yayımlanan  haberinde, bu  gök  cisminin yörüngesinin  Güneşe  en  yakın  noktasından  geçerek, yolculuğuna (geriye  doğru)  devam  ettiğini  duyurdu.

Daha  önce  de  belirtildiği  gibi, Dünyanın  yörüngesindeki  konumunun  da  etkisiyle, bu  gök  cismi, Güneşin  nispeten  yakınından  geçmesine  rağmen, çıplak  gözle  görünemiyor. Gözlenebilmesi  için,  en  azından,  bir  güçlü-dürbün  veya  teleskop  kullanılması  gerekmekte.

Bu  gök  cismi  ATLAS (Asteroid Terrestrial-Last Alert System, Haleakala and Mauna Loa, Hawaii)  tarafından  16 Aralık 2019  gecesi belirlenmişti.

Yörünge  periyodunun 3500  yıl  kadar  olduğu  hesaplanan  bu  gök  cisminin yörüngesi Güneş  sistemi  yörüngesiyle (ecliptic) 73  derece  açı  yapmakta.

Bir  önceki  geçişinde, Mısır’da, Giza’daki  Keops piramidi  inşaatı  devam  etmekteydi. (Piramitçiler, belki  onu  çıplak  gözle  görmüşler  ve  ‘Tanrısal  bir  uyarı’  kabul  ederek,  inşaatı  hızlandırmışlardır !)

Bu  gök  cismi, Dünyanın  yörüngesinin 12  milyon  kilometre  kadar  yakınından  geçiyor  olsa  da, Dünyanın  yörüngesinin  ters  tarafında  bulunması,  bu  gök  cisminin  çıplak  gözle  gözlenebilmesini  engelledi. (Fazlasıyla  şanssız  bir  durum !)

(Kaynak: universetoday.com)

Bu  gök  cismi  bugünlerde, günbatımından  sonra, Andromeda takımyıldızı  içinde, doğu  ufkuna  yakın  konumda, +8  Kadirde  görünmekte. (Çıplak  gözle  görebilmek  için, en  az  +6  kadir  kadar  parlak  olması  gerekmekte.) Nisan  ayı  boyunca  gözlenmesi  mümkün  olacak.

20 Aralık 2019’daki  görünümü
(Kaynak: Remanzacco Observatory)
Nisan  ayı  boynca  yörüngesi.
(Kaynak: starrynight  yazılımı; universetoday.com)

20 Mart 2020’deki  görüntüsü
(Kaynak: Michael Jäger; universetoday.com)

………………………………………………………………………………………………………….

Jüpiter’in lekesi  küçülüyor…(mu ?) (Jupiter’s  Great  Red  Dot  shrinks…?)

 

Jüpiter ve Kızıl Girdabı

(Kaynak: NASA / JUNO Mission; spacedaily.com)

Spacedaily.com’da 17  Mart 2020’de  yayımlanan  bir  haberde, Jüpiterin Kızıl  Girdabının (Red  Spot)  boyu  küçülmekle  birlikte, kalınlığının (derinliğinin) değişmediği  duyuruldu.

Jüpiter, Güneş  sisteminin, büyük  ölçüde  gaz  ve  sıvıdan  oluşan  en  büyük  gezegeni.

Bu  gezegenin  en  dış  katmanını  oluşturan atmosferinde  ortaya  çıkan şiddetli  rüzgarlar (jet  streams) birçok  paralel gaz  akımına  ve  girdaplara  yol  açmakta. Bu  girdapların  en  tanınmışı  da Kırmızı Leke (Great  Red  Spot).

İçine  Dünyanın  rahatça  sığabileceği  bir  büyüklükte  olan  bu  atmosfer  girdabı (anticyclone)  350  yıldan  beri  bilinmekte.  Astronomlar,  son  yıllarda,  bu  girdabın  çapının  küçülmekte  olduğunu belirledi.

Jüpiterin  kalın  ve  yoğun  atmosfer  katmanı  daha  alt  katmanların  gözlenmesini  engellemekte.

Yine  de, İspanya’da, CNRS/Aix’teki araştırmacılar (Institut de Recherche sur les Phenomenes Hors Equilibre (Institute for Research on Non-Equilibrium Processes) (CNRS/Aix-Marseille Universite/Ecole Centrale de Marseille)), gerçekleştirdikleri laboratuvar  çalışmalar  ve  sayısal  simülasyonlarla, bu  girdapların nasıl  oluştuğunu  ve  yapısını   anlayabilmek  için önemli  çalışmalar  yaptılar.

Sonunda, bu  Kırmızı  Lekenin  yüzey  alanı  küçülse  de, kalınlığının / derinliğinin  değişmediği  belirlendi.

Görünen  o  ki, bu  Kızıl  Leke  varlığını  bir  süre  daha  sürdürecek  gibi  görünüyor. Uzay  Turizmcileri ‘Kızıl  Leke  Turları’nı  şimdiden  planlayabilir…!

Yararlanılan  Kaynak:

https://www.spacedaily.com/reports/Jupiters_Great_Red_Spot_shrinking_in_size_not_thickness_999.html

……………………………………………………………………………………………..

Günküre…mi, GünKurdu…mu…? (Heliosphere…or, HelioWorm…?)

(Kaynak: universetoday.com)

Paul M. Sutter’in  universetoday.com’da, 27 Mart 2020’de  yayımlanan  haberinde, Günküre’inin (Heliosphere) sanıldığından  daha  acayip  olduğunun  belirlendiği  duyuruldu.

Sutter, Güneşin  her  saniye uzaya  parçacıklar  püskürdüğünü, Güneş  Rüzgarı  adı  verilen  bu  parçacık / madde  saçılmasının, Güneş  sistemini  geçerek, ‘yıldızlar arası  ortam’a ulaşabildiğini  söylüyor.

(‘Yıldızlar  arası  ortam’  olarak  adlandırılan  ortamın  sınırları,   Voyager  araçlarının  henüz  ulaştığı / geçmekte  olduğu ileri  sürülen, Güneşin elektromanyetik  etki  sınırı. Diğer  yıldızlardan  gelen  rüzgarlarla  karşı  karşıya  geldiği (güreştiği !)  sınır. Meseleye  böyle  bakıldığında, gerçekte, ‘yıldızlararası  ortam’  diye  tanımlanabilecek  bir  ortam  mevcut  değil ! Evler  arasında  boş /sahipsiz  bir  arazinin  mevcut  olmayan  bir  mahallede, boş / sahipsiz  bir  araziden  bahsetmek…gibi.)

Güneş  rüzgarları, bu  diğer  yıldızların  karşı  rüzgarlarıyla  karşılaşma  bölgesine  yaklaşırken,  bir  tarftan  azalan  enerji  ve  diğer  taraftan  karşı  rüzgar  etkisi  sebebiyle,  içindeki  parçacıkların  saçılma  hızı  yavaşlar. Bu  yavaşlama  bölgesinde  oluşan  varsayımsal   küreye,   Günküre (Heliosphere)  adı  verildi.  Yine  de,  bu  küremsi-balonumsu  yapıyı  yapılan  ölçüm  sonuçlarıyla  oluşturmak / görünür  kılmak  mümkün !

Araştırmacılar,  uzun  bir  süre, Günküre’nin, Güneşin yörünge  hareketi  sebebiyle,   bir  kuyruklu-yıldız  (gözdamlası)  görünümünde   olacağını  varsaymıştı.

Gerek  Voyager  araçları  ve  gerekse  New  Horizons  ve  Cassini  araçlarıyla  toplanan  verinin   Merav Opher (Boston University; ABD)  başkanlığında  bir  ekip  tarafından  gerçekleştirilen  analizinden, Günküre’nin  oldukça  acayip, kurtçuk  görünümlü  bir  yapıda (şekilde)  olduğu  sonucuna  varıldı.

Sutter’e  göre, Güneş  sisteminde,  bu  acayip  şekilli  yapıyı  oluşturan yüksek-enerjili  atom-altı  parçacıkların  bir  kaynağı Güneşin yüzeye  yakın  bölgesi.

Diğeri  ise, Güneş’ten  fışkıran  ve birer  elektronunu  kaybederek  nötr  hale  gelmiş  olan, başka   tip  (yüksüz iyon !) atomlardan  oluşan  Güneş  rüzgarları.
Bunların  birbiriyle  karmaşık  ilişkileri bu  sürpriz  şeklin  oluşmasına  sebep  olmakta.

That shape matters, because the sun isn’t the only source of high-energy particles in the cosmos. Sources across the universe spew out radiation, and the solar wind does a great job at deflecting a good fraction of it, preventing it from harming our fragile DNA. But the details of the shape can tell us how well the heliosphere works as a force field – and how life around other planets might fare.

Yararlanılan  Kaynak:

The heliosphere looks a lot weirder than we originally thought

%d blogcu bunu beğendi: