Bu defa da Çin, 29 Aralık 2020 günü bir uydu fırlattı…
Jiuguan Uydu Fırlatma Merkezinden, Long March 4C roketiyle gerçekleştirilen bu fırlatışta, uzaktan algılama uydusu Yaogan-33 Dünya yörüngesine gönderildi…
Bu defa da Çin, 29 Aralık 2020 günü bir uydu fırlattı…
Jiuguan Uydu Fırlatma Merkezinden, Long March 4C roketiyle gerçekleştirilen bu fırlatışta, uzaktan algılama uydusu Yaogan-33 Dünya yörüngesine gönderildi…
Arianespace, 20 Aralık 2020’de, Fransa Uzay Ajansına ait bir Dünya–gözlem uydusunu (Optical Space Component-2; CSO-2) Fransız Guyanası’ndaki uzay merkezinden (Guiana Space Center, Kourou) fırlattı…
Bu uydunun 800 km yükseklikteki bir yörüngeye yerleştirileceği belirtildi…
Kaynak:
https://www.space.com/arianespace-soyuz-rocket-launches-cso-2-satellite
Bu defaki haber *Proxima Centauri’den…!
Avustralya’lı astronomlar, Dünyaya en yakın yıldız olan Proxima Centauri’den radyo sinyali geldiğinin belirlendiğini duyurdular… Astronomide Radyo Sinyali (Radyo Dalgası) belirli frekansta yayımlanan elektromanyetik dalgalar…
Jonathan O’Callaghan ve Lee Billings’in, 18 Aralık 2020’de, scientificamerican.com’da yayımlanan haberinde, astronomların bu sinyallerin kaynağını araştırmakta olduğu duyuruldu…
Bu sinyalin geldiği belirlenen yıldız Proxima Centauri, Dünyaya sadece 4.23 ışık yılı uzaklıkta olsa da, çıplak gözle gözlenemeyecek kadar sönük bir gök cismi; bir Kızıl Cüce yıldız…
Astronomlar, yakın geçmişte yaşanan ‘kafeteryadaki kaçak yapan mikrodalga fırını’ (!) tecrübeleri ile, alınan bu sinyalleri hemen bir ‘akıllı medeniyete’ bağlamadı… Dolayısıyla, bunun hemen, bir ‘teknolojik-imza’ (technosignature) olduğu iddiasında bulunmadı…
Andrew Siemion ( University of California, Berkeley; ABD) bu sinyalin (BLC1, for ‘Breakthrough Listen Candidate 1’) uygulanan birçok ‘yanılma testinden’ başarıyla geçtiğini söyledi; kısaca, hâlâ, bir ‘akıllı-sinyal gönderebilen-medeniyet’ sinyali olma olasılığı mevcut… (Bu sinyali, radyoteleskop verisinden, Siemion’un bir öğrencisi belirledi…!)
Bu sinyalin radyo dalgaları spektrumunun çok dar bir bandı olan, 982 MHz. frekansında (yapay uyduların iletişimde kullanmadıkları bir frekansta) olması bu sinyalleri ilginç kıldı… Araştırmacılar, dar bir banda çok fazla sıkıştırılmış olan bu sinyalin, yine de, henüz bilinmeyen bir plazma fiziği kaynaklı olabileceğini söylüyor…
Bu keşif, ‘ Breakthrough Listen‘ olarak duyurulan, Sütlüyol Gökadasında (Milky Way) akıllı yaşam araştırma projesi kapsamında belirlendi… 2015 yılında başlatılan bu projeye, evrenbilimci Stephen Hawking de destek olmuş, bu konuda sunumlar (ve ‘Dünyalığını’ !) yapmıştı…
Maalesef, SETI’nin son elli yıllık araştırmalarında, bugüne kadar, birkaç sansasyonel (hatalı) keşiften başka, ‘akıllı yaşam’ izi hâlâ belirlenemedi… Belielenen sinyaller hep, Dünya yörüngesinde dolanan uydulara ait ya da, başka bir şekilde, Dünya-kaynaklı çıktı… Bu ‘yaşamlar’, muhtemelen, sandığımızdan daha akıllıydı…! (Muhtemelen, aşılarını da kendileri üretmekteydi…!)
Proxima Centauri, Güneş patlamaları gibi, sık sık patlamalar (stellar flare) yaşayan bir yıldız… Her patlama da, madde püskürmesi ve çok güçlü elektromanyetik dalgalar yayımlaması demek… Bu yıldızın bugüne kadar, iki gezegeninin de mevcut olduğu belirlendi… Bunlardan biri olan Proxima b yaklaşık Dünya büyüklüğünde…; yıldızın da ‘sıvı su barındırabilir’ bölgesinde dolanmakta… Proxima c ise çok daha büyük…
Bu yıldız sisteminin uzay meraklılarının ilgisini çekmesi bu yüzden… Yine de, bu yıldızda meydana gelen madde püskürmeleri, yaşam için bu gök cismini fazla ‘ümitsiz’ kılmakta…! (Eğer orada yaşayanlar varsa, muhtemelen, müzikleri de, ağırlıklı olarak, ‘arabesk’ti…!)
Astronomlar, kararlı bir şekilde, evrende ‘akıllı yaşam’ izi araştırmaya devam ediyor…
Yararlanılan Kaynaklar:
(Günün seçimi)
Spacedaily.com’da 22 Aralık 2020’de yayımlanan bir haber…’olabilir’ diyor…!
SwRI’den (Soutwst Research Institute; Teksas, ABD) bir grubun liderlik ettiği bir araştırmada, bilim insanları, Dünyaya düşen göktaşı parçalarını inceleyerek, yeni bir asteroid (tipinin) varlığını belirledi…
İncelenen göktaşı parçaları, oniki yıl kadar önce Sudan çölüne düşmüştü; düşeceği bölge önceden hesaplanabilen bir meteor kalıntısıydı…!
Almahta Sitta (AhS) olarak kaydedilen bu göktaşı parçalarının madde yapısı incelenerek, araştırmacılar, bu parçaların Ceres büyüklüğündeki bir asteroidden gelmiş olabileceği sonucuna vardılar… Ceres, Mars ve Jüpiter arası bölgede dolanan asteroidlerin en büyüğü ve şekil olarak, bir küreye en yakın olanı… (Yakın geçmişte, NASA’nın DAWN adlı aracıyla çok detaylı olarak incelenmişti…)
Araştırmacılar, AhS’nin ait olduğu asteroidin orta seviyedeki basınç ve sıcaklık altında, suyun da bulunduğu bir ortamda oluşmuş olduğu sonucuna vardılar…
SwRI’dan bilim insanı Dr. Vicky Hamilton, ‘CC’ (Carbonaceous chondrite) tipi meteoritlerin, Güneş Sisteminin erken dönemindeki jeolojik aktiviteleri kaydetmiş olduğunu, böylece, ana gövdenin geçirmiş olduğu süreçler hakkında bilgi sağlayabildiğini söyledi… Gerçekleştirdikleri araştırma Nature Astronomy’de yayımlandı…
Araştırmacılar, bazı meteoritlerin (meteorun yere düşeni !), düşük basınç ve sıcaklıkta suya maruz kalmanın izlerini taşıdığını söylüyor. Diğer başka göktaşları ise suyun mevcut olmadığı ortamlarda ısınmanın izlerini taşımakta… Bugüne kadar, suyun mevcut olduğu ve basınç ile sıcaklığın orta seviyede olduğu ortamda başkalaşımın (metamorphism) kanıtı (örneği) bulunamamıştı…
Meteorların ve meteoritlerin (yere düşen, ulaşan göktaşlarının) ana kaynağı olan asteroidler (çok daha büyük kütleler), Güneş Sisteminin 4.6 milyar yıl önce gerçekleşen oluşum sürecinin gezegenleşememiş kalıntıları…
Ana Asteroid Kuşağı (Main Asteroid Belt) adı verilen bölgede dolanmakta olan bu gök cisimleri, zaman zaman, çarpışma veya başka gravitasyonel etkileşmelerle, yörüngelerinden ayrılarak (savrularak) İç Güneş Sistemi Bölgesine yönlenebilmekte… haliyle, zaman zaman da, Dünya’nın gravitasyon kuvvetine yakalanarak, yeryüzüne düşebilmekte…
Araştırmacılar, 2008’de, 9-ton kütlesindeki bir asteroid parçasının (boyu bir kilometreden küçük olanlara asteroid dememeyi tercih etmekteyiz !), atmosfere dalışında parçalanması sonunda, 600 kadar parçası Sudan’a düşmüştü… Bu olay, astronomların, henüz atmosfere girmeden, Dünyanın neresine düşeceğini belirleyebildikleri ilk olaydı…! NASA koordinesinde gerçekleştirilen bir araştırma sonunda, bu göktaşının toplamda 10+ kg’lık parçaları Sudan çölünden bulunarak, toplanmıştı…
SwRI araştırmacıları, inceledikleri bu göktaşı parçasında su ile etkileşmiş (hydrated) minerallerin (amphibole, …) varlığını belirlediler…Bu minerllerin oluşabilmesi için belirli basınç ve sıcaklık altında, suyla uzun süreli bir temas gerekmekteydi… Araştırmacılar, böyle bir sürecin gerçekleşebilmesi için, ancak, boyu 700-2000 km (400-1100 mil) kadar olan bir gök cismi gerektiğini söylediler…
Araştırmacılar, yörünge spektroskopisi kullanarak, Japonya’nın Hayabusa2 aracıyla gök cisimi Ryugu’yu ve NASA’nın OSIRIS-REx aracıyla da gök cismi Bennu’yu geçtiğimiz yıllarda inceleyerek, bunların da ‘suyla değiştirilmiş CC yapıda’ olduğunu belirlediler…Kısaca, bu iki gök cismi de, büyük ölçekli, düşük sıcaklıklı hidrotermal süreçler yaşamıştı… Bu iki gök cisminden alınan toprak (taş, toz) numuneleri Dünyaya getirildi ve getirilmekte…
Yararlanılan Kaynaklar:
Dolunay…sadece akşamları görünmez….sabahları da görünür…!
Bu fotoğraf, yeterli kalitede olmasa da, sadece, meraklılarına bilgilendirme için…
Bu sabah, önünüzde gözlem için kısa bir süreniz hâlâ var…!
(Kaynak: Sajal Chakraborty; indianaexpress.com)
İndianexpress.com’da 26 Aralık 2020’de yayımlanan bir haberde, 21 Aralık 2020’de gerçekleşen Jüpiter-Satürn yakınlaşmasının en güzel fotoğrafının Sajal Chakraborty tarafından çekildiği duyuruldu; bu seçim, resmi bir yarışmadan değil, sosyal medyadaki beğeni sayısı üzerinden…!
Hintli fotoğrafçı Chakraborty’nin Melbourne’de (Avustralya) çektiği ve bir milyondan fazla beğeni toplayan bu fotoğrafı, 25 dijital fotoğrafın bir kompozisyon… Bu fotoğrafta, Jüpiterin en yakın dört uydusu (Galile Uyduları; Galilean Moons) da net olarak görünmekte…
Bir başka ilginç durum, fotoğrafçının bu fotoğrafı (fotoğrafları) yağmurlu bir günde, gökyüzünün kısa bir süre için açıldığı bir aralıkta çekebilmiş olması…(Yağmur dindiğinde atmosfer tozdan nispeten temizlenmiş olur…; görüş kalitesi yükselebilir…!)
Bu fotoğraflar bir üçayak (tripod) ile, (on yıllık) Canon 60D ve Canon 75-300mm lens kullanılarak gerçekleştirilmiş…
Yararlanılan Kaynak:
(Günün seçimi)
(Kaynak: indianexpress.com)
Indianexpress.com’da (ve başka kaynaklarda) 26 Aralık 2020’de yayımlanan bir haberde, bir meteorun (bollide), 23 Aralık 2020’de, (bu defa) Çin’in gökyüzünü aydınlattığı duyuruldu…
Bu meteor görüntüsüne yol açan göktaşının, sabahın erken saatinde, Qinghai bölgesindeki Nangqian ve Yusu kasabaları arasına düştüğü ileri sürüldü…
Bu göktaşı araziden bulunursa, bulana bir ‘Noel Baba’ hediyesi olacak; yeterince büyük bir hediye…!
Yararlanılan Kaynak:
Kaza, 5 Şubat 2020’de meydana gelmişti…
Bir ‘Milli Havayolumuza’ ait bir uçak (Boeing 737-800; TC-IZK; Uçuş No.: PC-2193) İzmirden Sabiha Gökçen Havalimanına gelişte, ’06’ numaralı pistten çıkarak kaza geçirmişti… Uçakta 177 yolcu ve 6 kişilik uçuş ekibi mevcuttu… Meydana gelen bu kazada yolculardan ölenler ve ağır yaralananlar oldu…
Meydana gelen bu kazanın olası sebepleri hakkında, bu sitede daha önce bilgi paylaşılmış ve bazı görüşler açıklanmıştı…
İç-dış basında, 26 Aralık 2020’de, bu kazanın ‘adli’ incelemesi kapsamında hazırlanan ‘Bilirkişi Raporu’nun bir bölümü Kamuoyuyla paylaşıldı… !
Avherald.com’da da haber konusu yapılan bu raporda, özetle, bu kazanın:
*’Öngörülebilir ve önlenebilir’ olduğu vurgulanmış,
*Uçağın havalimanına yaklaşması esnasında meydana gelen yıldırım çarpmasının, Kaptan Pilotta, uçağın bir an önce piste indirilmesi hususunda, stres yarattığı vurgulanmış,
*Esen ‘Kuyruk Rüzgarı’nın (Tailwind) da etkisiyle, uçağın piste yaklaşmasının ‘yüksek hızlı ve kararsız (unstable)’ olduğu vurgulanmış,
*Kulenin, pas geçme hususunda Pilotlara gerekli talimatı vermediği (yönlendirme yapmadığı) belirtilmiş,
*Pilotun uçağın otomatik fren sistemini erken olarak kapattığına (devreden çıkardığına) dikkat çekilmiş,
*Pilotun ‘ayakla’ (manual) olarak uyguladığı frenlemenin (muhtemelen sert bir frenleme) tekerleklerin pist yüzeyindeki su tabakası üzerinde kaymasına (fren etkisinin kaybolmasına; hydroplanning) sebep olduğu ifade edilmiş,
*Pist sonunda yeterli bir ’emniyetli bölgenin’ mevcut olmamasının da, bu kazanın şiddetini artırmış olduğu, ayrıca, vurgulanmış… (Bu konuda görüş açıklamak Dış/İç Havacılık Otoritelerine düşecek !)
*
Bu haberde vurgulanan bir başka husus: ‘Geçmiş tecrübelere bakılarak, bu kazayı incelemekte olan Heyetin hazırlayacağı Nihai Raporun (kamuoyuna) yayımlanmasının beklenmediği‘nin de vurgulanmış olması…! (Dış Havacılık Basınında imajımız bu…göründü…!)
Kaynak haberin ilgili bölümü:
‘… On Dec 26th 2020 Turkish Media report the final expert report has been submitted to Istanbul’s Chief Prosecution Office (editorial note: the website of the Turkish Accident Investigation is still defunct, and by past experience it is not to be expected that a final investigation report will ever be published – we’d certainly prefer to see the original report rather than what media report about statements provided in a press conference). According to the States Attorney the report states that the accident was “predictable and preventable”. The aircraft had received a lightning strike earlier into the flight causing stress to the captain, who wanted to get the aircraft onto the ground as quickly as possible. The approach to runway 06 became unstable with too high a speed in addition to strong tail wind, tower did not instruct a go around. After touch down the captain disabled automatic brakes and speed brakes when he believed the aircraft had slowed sufficiently, the aircraft did not experience deceleration for about 6 seconds as result before manual braking was applied causing the main wheels to hydroplane. The aircraft crossed the runway end at 57 knots and impacted the airport perimeter wall causing 3 fatalities and 180 injuries. The report also states that the copilot, with 400 hours total flight time, did not call out various deviations (e.g. speed, sinkrate, …) during the final approach and did not call for a go around. Part of the blame also goes to the tower, who believed the landing was risky but cleared the flight to land and did not instruct a go around. The lack of a runway end safety area contributed to the accident and in particular to the severity of the accident...’
Yararlanılan Kaynak:
Hayabusa-2’nin getirdiği asteroid toprağının yakın-plan görünümü… (Kaynak: JAXA; phys.org)
Japonya Uzay Ajansının (JAXA) asteroid RYUGU’dan Hayabusa-2 adlı aracıyla getirdiği toprak (taş parçası, toz) numunesinin ne kadar olduğu merak konusuydu…
JAXA, biraz gecikerek de olsa, getirilmesi başarılan bu numune miktarını 24 Aralık 2020’de açıkladı; 5.4 (?) gram… Yapılan açıklamada, ayrıca, Getirilen bu taş parçalarının kömür kadar siyah renkte ve çok sert oldukları da belirtildi…Numune arasında mevcut olan bir alüminyum parçasının (Japonca işaret edilen) aracın yüzey altındaki taşı-tozu yüzeye çıkarmak için önceden fırlattığı ‘bomba’dan ( SCI-Small Carry-on Impactor; a 14kg copper container, packed with plastic explosive ) kopan bir parça olduğu sanılıyor…
Hayabusa 2, asteroid toprağı alabilmek için, Şubat 2019 ve Temmuz 2019’da, bu asteroidin yüzeyine iki defa ‘dokunmuştu’…
JAXA, bu asteroid görevinden en az 0.1 gram madde getirmeyi hedeflemişti… Getirilen miktar göze çok az görünse de, hedeflenenin 54 katı kadar olmakta… Neticede, Japon araştırmacıları getirilen miktardan fazlasıyla tatmin olmuş görünüyor…
Daha önce asteroid Itokawa’ya günderilen Hayabusa-1 aracı ise, çok daha az miktarda numune getirmeyi başarabilmişti…; bir gramdan çok azını…!
(Kaynak. phys.org; JAXA)
Yararlanılan Kaynaklar:
https://phys.org/news/2020-12-japanese-spacecraft-gifts-asteroid-chips.html
https://www.engadget.com/jaxa-subsurface-samples-asteroid-ryugu-180000988.html
https://www.engadget.com/2019-04-05-japans-hayabusa2-spacecraft-bombs-ryugu-asteroid.html
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.