FAA SpaceX’e ‘biraz yavaş ol’… (mu) dedi…? (SpaceX delays SN9 test launch…!)

SN9’un 22 Ocak 2021’de gerçekleştirilen statik roket motoru ateşleme testi. (Kaynak: SpaceX; space.com)

Mike Wall’ın space.com’da 30 Ocak 2021’de yayımlanan haberinde, FAA’in, SpaceX’in Cuma günü gerçekleştirilmesi planlanan, Starship prototipi SN9’un test uçuşuna izin vermediği duyuruldu. Bu testin 1 Şubat 2021 Pazartesi gerçekleştirilmesi bekleniyor…

Bu test uçuşu gerçekleştirilirse, SN9’un 10 km kadar yüksekliğe çıkarak, yere başarıyla iniş yapması bekleniyor… Daha önce gerçekleştirilen SN8 uçuş testi başarılı olurken, yakıt akışında yaşanan basınçlandırma problemi sebebiyle, bu prototip araç yere sert iniş yaparak parçalanmıştı…

ABD Federal Havacılık Otoritesinin (FAA) SpaceX’e uçuş izni vermemesi, SpaceX’in bu projesi üzerinde gerçekleştirdiği ‘uçuş/yer emniyeti’ incelemelerini henüz tamamlayamamış olmasından kaynaklandığı sanılıyor… Muhtemelen, SpaceX, FAA’i henüz yeterince ikna edemedi…; FAA ilave belgeler talep etmiş…!

Elon Musk’ın firması Space X, geliştirdiği fırlatma sistemiyle, öncelikle, bu sistemlerin tekrar kullanılabileceğini gösterdi (bunu Blue Origin firması da başardı; biraz arkadan gelerek…); daha sonra da, ISS’ye astronot götürmeyi başardı… Haliyle, bu başarıların sağladığı özgüvenle, Dünya-ötesine (Ay’a, Marsa…?) insan taşımayı hedefleyen Starship projesinde, biraz, emniyeti sorgulanabilir testler peşpeşe (ve düşe kalka) gerçekleştirdi… !

Firmanın bu çalışma anlayışı FAA’i, biraz, endişelendirmiş olmalı…! Cuma gününe planlı test uçuşunun engellenmesi bu durumla ilişkili olsa gerek…

Elon Musk, Marsa insanlı yolculuğun, biraz da şansın yardımıyla, 2024’te başarılabileceğini ileri sürecek kadar, ‘gözü kara’ göründü… Musk, FAA’in beklenen uçuş iznini vermemesinden de fazlasıyla rahatsız olarak, ‘FAA’in bu katı kurallarıyla, Marsa hiçbir zaman insanlı-yolculuk yapılamaz’…demiş…; Mike Wall böyle söylüyor…!

SpaceX, geliştirdiği bu araçta, Raptor adı verilen roket motorları kullanmakta… Prototip SN10 da görücüye çıkarıldı; test için sırasını beklemekte…

Bu test uçuşu bu Pazartesi gerçekleşebilecek mi…bekleyip göreceğiz…

Yararlanılan Kaynaklar:

https://www.space.com/spacex-starship-sn9-test-flight-feb-1-2021-target

Ju-Air JU52 kaza incelemesi tamamlandı…! (Ju-Air JU52 accident investigation completed…!)

Uçuş simülasyonu.

Ju-Air’e ait bir tarihi uçak, Junkers Ju 52/3m kazası 4 Ağustos 2018’de meydana gelmişti… Locarno Havaalanından, Dübendorf’a gitmek üzere havalanan bu uçak, uçuşunu dağlık bir arazide , Piz Segnas (İsviçre) yakınlarında düşmüş, uçakta bulunan yirmi kişinin tamamı hayatını kaybetmişti…

Uçağın yükseklik, Yunuslama Açısı (Pitch) ve Uçuş Yolu Açısı (FPA) diyagramları.

Uçağın kaza bölgesine yaklaşma profili.

Uçağın kaza öncesi uçuş profili.

Son saniye…!

Avherald.com’da 28 Ocak 2021’de yayımlanan bir haberde, bu kazanın inceleme raporunun yayımlandığı duyuruldu… (Bu kazaya yönelik diğer detaylı bilgiler bu siteden bulunabilir…)

Bu kaza, bu firmanın, bu uçakları uçurmaya 1982’de başlamasından beri meydana gelen ilk ölümlü kazaydı… Bu kaza, İsviçre Taşımacılık Emniyeti İnceleme Kurulu (STSB) tarafından incelendi…

*

Kaza İnceleme Raporundan, bu kazanın oldukça detaylı bir şekilde incelenmiş olduğu anlaşılıyor…(Uçuş Emniyeti eğitimlerinde istifade edilebilecek önemli bir doküman…)

Raporda, bu kazanın ‘Doğrudan Sebebi’ (Direct Cause) olarak:

‘Uçağın kumandasının/kontrolunun kaybedilmesinden sonra, kumandanın/kontrolun tekrar kazanılabilmesi için mevcut hareket/uçuş alanının yetersiz kalması ve uçağın yere çarpması’ olarak belirtilmiş…

Yapılan incelemede, bu kazaya Doğrudan Katkıda Bulunan (Direct Cause) sebep faktörleri de:

*Pilotların bu uçağı ‘çok-riskli’ bir şekilde uçurmaları/kullanmaları, alçak bir irtifada (yükseklikte), çıkış için alternatifin mevcut olmadığı bir vadiye sokmuş olmaları,

*Uçuş ekibinin, bu uçuşu tehlikeli bir şekilde, düşük hızla gerçekleştirmiş olmaları, böyle bir uçuşta, karşılaşılabilecek hava türbülansının (hava akışının bozulması) kısa-süreli stola ve kumanda kaybına (geri döndürülemeyecek bir duruma) yol açabileceğini hesaba katmamış olmaları …olarak vurgulanmış…

Kaza İnceleme Heyeti, ‘Kazaya Katkıda Bulunan Sebepler ‘ olarak, ayrıca:

*Uçuş ekibinin, emniyetli uçuş kurallarını dikkate almama eğiliminde olduğunu (Geçmiş uçuş verisinden), yüksek riskler almakta olduğunu,

*Uçağın bu uçuştaki ‘Ağırlık Merkezinin’ (yolcu/yük durumuna göre değişebilir…; ileri-geri kayabilir) ‘Arka Limit’in gerisinde olduğunu, bu durumun ‘kumanda/kontrol kaybını’ kolaylaştırdığını uçakta burun yukarı eğilimi…stol…!),

*Bu uçağın, Ticari Hava Taşımacılığında kullanılabilmesi için gereken koşulların karşılanmamış olduğu,

*Havayolu işletmecisinin kullandığı ‘uygun-olmayan’ ekipmanla, uçuştan önce, bu uçağın ‘Ağırlık Merkezi’ hesabının sağlıklı olarak yapılabilmesinin mümkün olmadığını,

*Askeri Havacılık geçmişinden gelen pilotların genel havacılık kurallarına uyumda sorun yaşadıkları, bu uçakla uçuşta yüksek riskler almakta oldukları

*Havayolu İşletmesinin uçuş ekibinin bu kural ihlallerini blirlemede ve önlemede gereken izleme rolünü yeterince yerine getiremediği; yaşanmış birçok emniyetsiz durumun Sivil Havacılık Otoritesine bildirilmediği; uçuş emniyetinin sağlanması için gereken tedbirlerin alınmadığı,

*Uçağın ‘teknik durumunun’ böyle bir ticari uçuş için yetersiz olduğu,

*Uçağın mevcut uçuş performansının, başlangıçta (tasarımında) sahip olduğu performansın gerisinde olduğu,

*Havayolu İşletmecisinin ‘Bakım Organizasyonunun’ yetersiz olduğu,

*Uçuş personeline sağlanan eğitimlerin yetersiz olduğu,

*…

olarak belirlenmiş…!

Sonuç olarak, Kaza İnceleme Raporuna bakılırsa, meydana gelen bu kazada ‘yok’…yok…!

Disiplinsizlik, (birçok kademede) ihmal… ve, kaybedilen hayatlar…!

Bu noktada, cevaplanması gereken bir soru var: Havayolu İşletmesinde-kaza inceleme sürecinde-belirlenen bu aksaklık ve eksiklikler daha önce neden belirlenemedi…? Aksaklık ve eksiklikleri mevcut olan, sadece, (pilotlar dahil) bu Havayolu İşletmesi miydi…?

Yararlanılan Kaynaklar:

https://wiki2.org/en/2018_Ju-Air_Junkers_Ju_52_crash

Genç yıldız etrafında prebiyotik madde…! (Prebiotic ingredients found around young star…!)

The protostar IRAS 20324+4057, which is still in the process of collecting material from an envelope of gas surrounding it. Astronomers recently found prebiotic molecules in two other protostars, known as Serpens SMM1-a and IRAS 16293B.

Ön-yıldız IRAS 20334+4057 (Kaynak: NASA/ESA/Hubble Heritage Team (STScI/AURA)/IPHAS); space.com)

Space.com’da, astrofizikçi Paul Sutter (SUNY Stony Brook and the Flatiron Institute) tarafından 28 Ocak 2021’de yayımlanan bir haberde, henüz oluşum aşamasında olan ön-yıldız IRAS 20334+4057’yi saran gaz bulutu içinde prebiyotik madde bulunduğu duyuruldu…! Prebiyotik madde (moleküller), yaşamın yapıtaşlarının oluşturulması için gerekli olan madde…

Araştırmacılar, yakın geçmişte, diğer iki ön-yıldız (protostar) Serpens SMM1-a ve IRAS 16293B etrafında da prebiyotik maddenin varlığını belirlemişti…

Bu araştırmalar, yaşamın Dünyada ne zaman ve nasıl ortaya çıktığını anlayabilmek için önemli…! Dünyadaki yaşamın göktaşlarıyla uzaydan taşınmış olabileceği hususu büyük bir bilim insanı grubu tarafından ileri sürülmekte… (Haliyle, Dünyanın tamamen bir ateş topu halinde olduğu ilk oluşum döneminde, yaşama katkıda bulunacak prebiyotik maddenin varlığını sürdürmesi mümkün olamazdı…!) Bu maddenin, bir şekilde (göktaşı, kuyruklu yıldız,…) Dünyaya taşınmış olabileceği düşünülüyor…

Sutter, yaşamın çok önemli bir özelliğinin, enerjiyi taşımak, depolamak ve açığa çıkarabilmek için çeşitli moleküler araçlara (RNA, DNA, proteinler, lipidler,…) sahip olması olduğunu söylüyor… Tüm bu karmaşık moleküller, prebiyotik adı verilen, birkaç …a (precursor) dayanmakta…

Uzay ortamında varlığı belirlenen metil izpsiyanad (methyl isocyanate; CH3NCO) ve glikolnitril (glycolonitrile; HOCH2CN) aynı maddeleri içermelerine rağmen, farklı bir şekilde düzenlenmiş olmaları sebebiyle, insan sağlığı açısından kendi başlarına zehirli olmalarına rağmen, peptit yapıları (protein oluşturmada yapıştırıcı görevi yapanlar) ve adenin (DNA genetik kodu oluşumunda dört temelden biri) oluşumuna katkıda bulunarak, yaşamın oluşumunda önemli rolleri üslendiler…!

Astronomlar, ön-yıldızlar olan Serpens SMM1-a ve IRAS 16293B etrafında, yeni bir keşif olarak, bu metil izosiyanad (methyl isocyanate) ve glikolnitril’in ( glycolonitrile) varlığını belirlediler…

Ön-yıldızlar, oluşum sürecini henüz tamamlamamış olan, gaz-toz çökelmeleri devam eden, fakat, yoğunluğu ve sıcaklığı çekirdeğinde bir nükleer füzyonu başlatabilecek kadar henüz artmamış olan yıldızlar…

Sutter, evrende yaşamın nasıl ortaya çıktığını anlayabilmek için, bu ön-yıldızlrın oluşum sürecinin anlaşılması önemli…Ön-yıldızların etrafını saran ortamlar, gezegenlerin oluşumunu sağlayan madde-çorbasını (proto-soup) da sağlayan ortamlar… Bu sebeple, yaşam izi sürenlerin bu ortamları da incelemesi gerekmekte…

Astronomlar uzay ortamındaki molekülleri spektrografi yöntemini kullanarak belirlemekte…Ön-yıldızlar, bu safhada, etrafını ortalama uzay tozunun biraz daha yoğunlaşmışı saran ‘yıldızımsı’lar… (Şüphesiz, çok zayıf da olsa, ışımaya başlamış gök cisimleri…) Çok sıcak ve parlak olmayışları bunların gözlenmelerini zorlaştırmakta… Yine de, çok güçlü radyo-teleskoplarla (radyo-telekop ağıyla) belirlenebilmeleri mümkün olabilmekte…! Kısaca, Şili dağlarındaki ALMA’yı (Atacama Large Millimeter/sub-millimeter Array) kullanan astronomlar bunu başarmış oldu…

Yıldızdan gelen ışık demeti içindeki farklı dalgaboylarının ayrıştırılmasıyla, ışığın yayımlandığı ortamda hang farklı maddenin mevcut olduğu belirlenebilmekte…; başka bir deyişle, dalga boyları ‘parmak izlerini’ oluşturmakta… !(Işık diye gözlenen şey, gerçekte, farklı dalgaboylarındaki ışımaların bir koleksiyonu…) Prebiyotik maddeler de bu ‘parmak izi’ analiziyle belirlenmekte…!

Bu yıldızların yörüngelerinde oluşacak gezegenlerde, haliyle, yeterince soğuduktan sonra, yaşamın yapı taşlarına katkıda bulunacak bu prebiyotiklerin varlığı mümkün olabilecek… Bir (milyarlarca yıl) sonraki aşamada ise, eğer gezegende diğer gereken uygun ortam (su gibi) mevcut ise, belki de, yaşam başlayabilir…!

Araştırmacılar, metil izosiyanad’ın ve glikolnitril’in uzayda serbest halde mevcut olmadığını, gaz bulutu araştırmalarına dayanarak, söylüyor… Bunlar (şimgili) sadece, ön-yıldızların çevresinde belirlendi… Bu da, bu ön-yıldız oluşumunun bu maddenin sentezinde (radyasyon etkisi gibi) bir rol oynamış olduğunu düşündürüyor…

Astronomlar, SMM1-a örneğinde olduğu gibi, yörüngede derimeden dolaşan buzlu-toz parçacıklarının, kimyasal reaksiyonların başlamasını sağlamış olabileceğini ve molekül kombinasyonlarının ortaya çıkmasını sağlamış olabileceğini düşünüyor…

Yararlanılan Kaynak:

https://www.space.com/prebiotic-ingredients-life-found-young-star

Samanyolu bizimle ‘*eğlenir’ mi? (First six-star system..!)

Altılı (Sextuple) Yıldız Sistemi TYC 7037-89-1’in yörüngeleri ve periyodları. (Kaynak: NASA’s Goddard Space Flight Center; spacedaily.com)

GSFC News’ten (Greenbelt, MD, ABD) Jeanette Kazmierczak’ın, spacedaily.com’da , 28 Ocak 2021’de yayımlanan haberinde, birbirinin etrafındaki karmaşık yörüngelerde dolanan, altı-yıldızlı ilk sistemin belirlendiği duyuruldu…!

TYC 7037-89-1 (TIC 168789840) olarak kaydedilen ve NASA’nın TESS (Transiting Exoplanet Survey Satellite) aracıyla belirlenen bu yıldız sistemi 1900 ışık yılı uzaklıktaki yıldız kümesi ‘Eridanus’ içinde yer alıyor… Bu sistemin diğer ilginç bir özelliği ise, yıldızlarının aynı düzlemde dolanıyor, kısaca, birbirinin tutulmalarının gözlenebileceği bir düzlemde dolanıyor olmaları…

*

A, B ve C (ikili) sistemleri ortak yörüngelerini 1.3 gün ve 8.2 gün gibi oldukça kısa bir sürede dolanırken, A ve C sistemi ortak yörüngelerini dört yılda, B sistemi ise, A ve C sistemiyle ilişkili yörüngesini 2000 yıl gibi inanılması zor bir sürede dolanmakta…! Bu karmaşık ve anlatılması zor yörüngeler yukarıdaki şekilden kolayca izlenebilir…

Astronomlar, Sistemlerin ana yıldızları Güneşten biraz daha büyük ve Güneş kadar sıcak iken, sistemlerin küçük yıldızlarının Güneşin yarısı büyüklüğünde ve üçte biri kadar sıcak olduğunu belirledi…

Bilim insanları, NASA’nın İklim Simülasyon Merkezindeki çok güçlü bilgisayarı kullanarak, TESS aracıyla gözlenen 80 milyon yıldızın parlaklıklarındaki değişimi simüle ettiler… 450,000 aday yıldız arasından, 100 kadar üç veya daha fazla-yıldızlı aday sistemi belirlediler… Belirlenen bu altılı-sistem de bunların arasındaydı…

Astrofizikçiler Brian P. Powell ve Veselin Kostov (Goddard, NASA) liderliğinde uluslararası bir araştırma ekibi tarafından, TESS verisi kullanılarak gerçekleştirilen bu keşifte, araştırmacılar, arşiv verisini ve yerdeki teleskoplarla gerçekleştirilen ilave gözlem verisini de kullanmışlar…

*

Kemal Sunal yaşasaydı, bu haberi duyunca, herhalde şöyle derdi…: ‘Samanyolu, bizimle eğlenir’…!

Yararlanılan Kaynaklar:

https://www.spacedaily.com/reports/First_six_star_system_where_all_six_stars_undergo_eclipses_999.html

Yeşil yıldız…nasıl olabilir …? (How could a star be green…?)

Bir ‘yeşil’ yıldızımız yoktu…; sonunda o da oldu…!

Brian Koberlein’in, universetoday.com’da, 21 Ocak 2021’de yayımlanan haberinde, ‘yeşil yıldızlar’ın varlığının belirlendiği duyuruldu…

Göktaşları, içerdikleri elementlere bağlı olarak farklı renklerde ışıyabilmekte… Sodyum içeren göktaşları atmosferde yanma sürecinde sarı-turuncu ışık saçarken, demir içerenler sarı, kalsiyum içerenler mor, nitrojen ve oksijen içerenler kırmızı, mağnezyum içerenler de mavi-yeşil renkte ışırlar…

Astronomlar, yeşil renkte görünen yıldızın iki Beyaz Cücenin (White Dwarf) birleşmesiyle oluştuğunu ileri sürdü… Beyaz Cüce yıldızlar, Güneş gibi, bir ‘Ana Akım Yıldız’ın (Main Sequence Star) merkezindeki nükleer füzyonu sürdürürken ve bu sayede, çekirdek yakıtı yettiği sürece varlığını sürdürürken, Beyaz Cüceler Quantum Degeneracy adı verilen bir etki altında varlıklarını sürdürebilir…

İki elektronun aynı ‘kuantum durumu’nda (quantum state) varolamaması, Beyaz Cüce yıldızların merkezine çökerek yok olmasını önlemekte…! Elektronlar aynı kuantum durumuna gelecek şekilde sıkıştırıldıklarında, ortaya çıkan: ‘dejenere elektron basıncı’ (degeneracy pressure),  kuantum elektron basıncı olgusundan daha genel olan bir basınçtır. Pauli dışlama ilkesi, bir atomda iki fermiyonun aynı anda tamamen aynı kuantum sayılarına sahip olmasına izin vermemektedir. Sonuçta aniden ortaya çıkan basınç, maddenin daha küçük hacimlerde sıkıştırılmasına karşı koyar. Dejenere elektron basıncı, saf bir maddenin elektron yörünge yapısı olarak tanımlanan, aynı temel mekanizmadan kaynaklanmaktadır. Freeman Dyson, katı maddelerin geçirmezliğinin önceden kabul edilmiş olan elektrostatik iteleme yerine, dejenere kuantum basıncından kaynaklandığını göstermiştir. Ayrıca, dejenere elektron basıncı yıldızların nükleer füzyonu bittiğinde, kendi ağırlığı altında çökmesini engellemektedir. Yeterli büyüklükteki yıldızların çöküşünü engellemek için dejenere elektron basıncı yetersiz kalmaktadır ve nötron yıldızı oluşmaktadır. Bu durumda ise, dejenere nötron basıncı yıldızların daha fazla çökmesini engeller. Elektronlar birbirlerini sıkıştırmak için çok yakın olduğu zaman, Pauli dışlama prensibinin bu elektronları farklı enerji seviyelerine sahip hale getirmesi gerekir. Belirli bir hacimde elektron eklenmesi için elektronun enerji seviyesinin yükseltilmesi gerekmektedir ve maddeyi sıkıştırmak için gerekli olan enerji basınca karşılık gelmektedir.’ (Kaynak: Wikivand)

Bir Beyaz Cücenin sahip olabileceği kütlenin bir üst sınırı mevcuttur… Subrahmanyan Chandrasekhar, 1930’da gerçekleştirdiği detaylı hesaplamalar sonunda, bu üst sınırın en fazla 1.4 Güneş kütlesi kadar olabileceğini gösterdi…Beyaz cücenin başlangıçta kütlesi daha büyük olarak gerçekleşirse, bu yıldız bir Nötron Yıldızına veya bir Kara Deliğe dönüşür…! Chandrasekhar Limiti, dengede olan ve ekseni etrafında dönmeyen bir yıldız için geçerlidir… Gerçek Beyaz cüceler ise, özellikle de çarpıştıklarında çok daha karmaşık bir süreç yaşarlar…

Daha önce, x-ışını spektrumunda gözlenmemiş bir ‘Yeşil Yıldız’ (ve etrafındaki yeşil halesi). (Kaynak: ESA/XMM-Newton, L. Oskinova/Univ. Potsdam, Germany; universetoday.com)

Astronomlar, ikili (binary) Beyaz Cücelerin uzayda çok yaygın olduğunu söylüyor. Yıldız bilimciler, birçok Güneş-gibi yıldız ve Kızıl Cücenin ikili yıldız-sistemlerinin içinde yer aldığını; bu yıldızların, Ana-akım yaşam sürelerinin sonuna ulaştıklarında, ikili Beyaz Cüce yıldız sistemlerini oluşturduklarını söylüyor… Yörüngeleri zamanla küçülünce (decay), bu iki Beyaz Cüce birbirine yaklaşarak çarpışır… takben, ya bir nova veya süpernova gibi patlayarak bir nötron yıldızını oluştururlar, ya da, çok daha alışılmadık bir yapıya dönüşürler…!

2019’da gerçekleştirilen bir gözlemde, Beyaz Cüceye benzeyen bir x-ışını kaynağı belirlendi…; fakat, bu yıldız bir Beyaz Cüce olamayacak kadar parlaktı…! Bu gök cisminin, iki Beyaz Cücenin kararsız bir birleşiminin ürünü olabileceği düşünüldü… Araştırmacılar bu gözlemi XMM-Newton X ışını teleskobuyla gerçekleştirdi… Bu gözlemde, bu gök cisminin Chandrasekar limitinden daha büyük bir kütleye sahip olduğunu belirledi… Bu yıldızın nebula kalıntısı bir neon-gaz küresiyle sarılı olduğu da anlaşıldı… Bu gök cisminin eksenel dönme yapıyor olması da olasıydı; bu dönme hızı onun bir Nötron yıldızına ‘çökelmesine’ engel olmaktaydı…!

Astronomlar, bu gök cisminin 10,000 yıllık bir süreçte bir Nötron Yıldızına dönüşeceğini düşünüyor… Bu dönüşüm esnasında bir süpernova patlaması da yaşanacak… Araştırmacıların belilediği bir başka husus, Beyaz Cücelerin Chandrasekhar limitini kısa bir süre için aşabilecek olmaları…!

Bu süpernova patlamasını gözlemek isteyenler bir teleskop tedariğine şimdiden başlayabilir…!

Yararlanılan Kaynak:

https://www.universetoday.com/149737/strange-green-star-is-the-result-of-a-merger-between-two-white-dwarfs/

Endonezya Havayolu Kazası aydınlanıyor mu …? (Indonesian Airliner Crash cause may be illuminated, soon !)

Dış basında 21 Ocak 2021’de yayımlanan haberlerde, Endonezya Havayollarına ait Boeing 737-500 uçağının 9 Ocak 2021’de geçirdiği kazanın sebebi olabilecek bir iddia ortaya atıldı…!

Sriwijaya Air’a ait uçak, 182 Numaralı uçuşunda, havalandıktan 4 dakika kadar sonra Java Denizine düşmüş, meydana gelen bu kazada, uçakta bulunan 62 kişinin tamamı hayatını kaybetmişti… yapılan ön incelemelerde, üç bin metre kadar yüksekliğe tırmanan uçağın, ani bir dalışla, on beş saniye kadarlık bir sürede denize yüksek hızla çakılmış olduğu belirlendi… Uçakta olası bir yapısal hasarın bu kazaya sebep olabileceği hususu da akıllara gelmişti…

Uçağın Uçuş Veri Kaydedicisi (FDR; Turuncu Kutu !), enkaz mahallinden bulunarak, bu cihazda depolanan uçuş verisi incelendi, ancak, Endonezya Sivil Havacılık Yetkilileri, bu veriden elde edilen ilk sonuçlar hakkında henüz bir açıklama yapmamış, sadece, bu cihazdan tatmin edici seviyede veri elde edildiği söylenmişti… Kazayı inceleyen makam, halen, Kokpit Ses Kaydedicisinin (CVR) ‘hafıza birimi’nin aramasını sürdürmekte… Bu cihaza kaydedilen kokpit konuşmalarının bu olayın aydınlatılmasını sağlayacağına inanmakta… Ancak, görünen o ki, parçalanmış durumda olduğu belirlenen CVR cihazının, yine, deniz tabanındaki çamur tabakası içine saplanan enkazdan bulunma olasılığı oldukça düşük… Bu hafıza birimi bulunsa bile, içinden veri alınması, alınacak verinin kullanılabilir durumda olması,… olasılığı daha da düşürmekte… Yine de, aranan bu ekipman-parçası bulunamasa da, Kaza nceleme Heyetinin ‘Ön Raporunu’ en geç 8 Şubat 2021’de açıklayacağı daha önce duyurulmuştu… On gün kadar daha beklememiz gerekiyor…!

*

21 Ocak 2021’de, basında yer alan haberlerde, bu uçağın otomatik-gazkolu sisteminde (auto-throttle) meydana gelmiş bir arızanın bu kazada sebep teşkil edebileceği ileri sürüldü… Uçağın Otomatik-Pilotu (Autopilot) sistemiyle entegre çalışan bu motor gazkolu-sistemi (Auto-throttle), belirli şartlar oluştuğunda, Otopilotun gazkollarına kendiliğinden ve doğrudan kumanda vermesini (gaz açma, gaz kesme) sağlamakta…

Basında yer alan haberlerde, kısa bir süre önce, bu uçakta bu gazkolu-sistemiyle ilişkili bir arızanın meydana geldiği, FDR incelemesinden de, bu arızanın tekrar ortaya çıktığı hususunda veri kaydına ulaşıldığı ileri sürüldü… (Gazkolu pozisyonlar FDR’de kaydedilen çok sayıdaki veriden sadece biridir.) Endonezya Sivil Havacılık Kazaları İnceleme Otoritesinin, sınırlı da olsa, bu konuda bir beyanı oldu…

Habere göre, iki motorlu uçağın gazkollarının pozisyonları arasında belirgin bir fark oluştu; gazkollarından biri düşük motor devrine (gücüne) yol açacak bir pozisyonda sıkıştı… Gazkolundaki bu arızayı gidermeye çalışan pilotlar, doğru müdahalede bulunamayınca, uçağın kontrolu kaybedilerek, çok kısa sürede gerçekleşen bu kaza yaşandı…! (Farklı gazkolu pozisyonları, uçuşta asimetrik itkiye sebep olarak, uçağın yatışına ve dalışa geçmesine sebep olabilecek bir durum…)

Yapılan araştırmada, ‘gazkolu otomatik kumandası’yla ilişkili arızanın, bu uçakta daha önce zaman zaman karşılaşılan bir durum olduğunun da belirlendiği ileri sürüldü…! (Kazanın oluş şekli benzer olmasa da, bir milli havayolu firmamızın uçağının, 25 Şubat 2009’da, Amsterdam Havaalanına inişi esnasında meydana gelen bir kazada, otomatik-gazkolu sisteminin de, (pilototların beklemediği bir anda, motorlara ‘gaz-kesme’ kumandası vererek) önemli bir rol oynadığı belirlenmişti…)

İki motorlu uçaklar, tek motorla kalkış-iniş yapabilecek ve uçuşunu sürdürebilecek şekilde tasarlansalar da, görüşün sınırlı olduğu (bulut içi gibi…) durumlarda, ani gelişen durumu pilotların doğru teşhis edememeleri halinde, uçakların anormal duruma sokulması/girmesi ve kumandasının kaybedilmesi mümkün olabilmekte… Yaşanan kazalarda bunun yeterince örnekleri mevcut…!

ABD’nin Federal Havacılık Otoritesi, 2001’de, Boeing 737-500’leri de kapsayacak şekilde, itki farklılığına yol açmaları sebebiyle, uçaklarda mevcut olan Otomatik-Gazkolu Bilgisayarlarının (Autothrottle Computer) yenilenmesini istemişti… Eğer doğruysa, benzer bir olayın 20 yıl sonra yaşanmış olması düşündürücü…!

Yararlanılan Kaynaklar:

https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-01-20/faulty-automatic-throttle-eyed-in-indonesia-jet-crash-probe

https://www.wsj.com/articles/indonesia-plane-crash-probe-centers-on-engine-control-problems-11611214371

Yörüngeye uydu yerleştirmenin de ‘haysiyeti’ kalmadı…! (SpaceX Launches 143 Satellites into orbit in one launch…!)

SpaceX firması, Falcon 9 roketiyle Dünya yörüngesine, bir defada 143 uydu yerleştirdi…!

Amy Thompson’un space.com’da 24 Ocak 2021’de yayımlanan haberinde, bu fırlatışta, SpaceX’in daha önce fırlattığı bir roketi tekrar kullandığı, bu roketin de, deniz platformuna başarıyla indirildiği duyuruldu…

Florid’daki Cape Canaveral Uzay Kuvvetleri Üssünden gerçekleştirilen bu fırlatışta, Transporter-1 adı verilen taşıyıcı sistemle, bir rekor olarak, 143 adet mini-uydu Dünya yörüngesine taşındı…

SpaceX firması, kısa sürede gerçekleştirdiği bu başarılarla, uzay çalışmalarında ‘haysiyeti’ sarsacak gibi görünüyor…!

Yararlanılan Kaynak:

https://www.space.com/spacex-launches-143-satellites-transporter-1-rocket-landing

Ceres *dış Güneş Sistemine yolculukta mola yeri olabilir mi…? (Could Ceres be a Habitat for the Gateway to the Outer Solar System…?)

Hayır…hayır… Cennet değil…! Yıldızlara yolculukta kullanılacak bir uzay aracının içi…! (Kaynak: universetoday.com)

Uzay (Güneş Sistemi, Samanyolu, Evren,…) hakkındaki bildiklerimizi bilim insanlarına borçluyuz…; bu uğurda birçoğu meslek hayatını sarfetmiş olan astronomlara, astrofizikçilere, teorik fizikçilere, kozmologlara, gezegen bilimcilerine, jeologlara,…; ayrıca, Jules Verne gibi kurgu-bilimcilere… (*Dış Güneş Sistemi: Mars ve ötesi…)

Şüphesiz hayaller daima gerçeklerin önünde yürür, yol alır… Bunun sebebi basit…; hayal kurmak gerçekleştirmekten çok daha kolay…; ya maliyeti yok, ya da çok az…

Dünya dışı yolculuk, yazar Jules Verne zamanında, sadece hayal kurulabilen bir sahaydı…; bir uzay meraklısı bu konuda sadece bir hikaye yazabilirdi…!

Jules Verne’nin 1865’te yayımlanan, ‘Dünyada Ay’a’ adlı kitabının kapağı.

Şüphesiz, gözlem yaparak, uzayın bazı gerçeklerini keşfetmek ta Galile zamanında dahi mümkün olabildi…

Dünya atmosferinin dışına çıkabilmek 1950’li yılların sonunda mümkün olabildi… ; önce, Dünya yörüngesinde insansız, takiben de insanlı araçlar dolaştırılabildi…

Robot-araç göndererek, uzayın nispeten derinliklerinde gerçekleştirilecek araştırmaların daha kolay ve daha ekonomik olarak gerçekleştirilebileceği anlaşılınca, Dünya dışına, değişik bilimsel araştırmalar için değişik yönlere araçlar gönderildi… (Şüphesiz, bazı teşebbüsler başarısız oldu…; Mars’ın uydularına araç indirme projeleri gibi…)

İlk ‘Ay’a insanlı yolculuk aracı’ tasarımı (!) (Merdiven, Apollo Ay İniş Aracında da kullanıldı…)

Aya insan indirilerek, Dünyaya başarıyla geri getirilebilmesi insanlık için çok büyük bir başarı olmakla birlikte, bu hayalin gerçekleştirilmesi bile yüzyıla yakın bir zaman aldı…!

İnsansız araçlarla (sonda; probe) Ay’dan çok daha uzaklara gidilebildi…; Voyager araçları Dünyadan 153+ AU (Astronomi Birimi=150 milyon km) uzaklara ulaşabildi ve halen Dünyaya veri gönderebilmekte… Marsa ise, adeta, ‘yol yapıldı’…!

*

İnsanoğlunun uzaya yönelik hayalleri ‘önde gitmeye devam etmekte’… Artık, yıldızlara yolculuk hayalleri kurulmakta…! Şüphesiz, yıldızlar hedeflenirken, yıldızların yörüngeleri kastedilmekte; ya yörüngelerde dolanan ‘yaşam barındırabilir’ (habitable) gezegenler ya da yıldızların/gezegenlerin yörüngelerinde dolanacak ‘içinde yaşanabilir’ insan-yapısı araçlar…

Şüphesiz, bu denemelere önce insansız mini-araçlarla başlanacak… Voyager araçları gibi çok daha kabiliyetli araçların gönderilmesi, herhalde, biraz zaman alacak… (Göründüğü kadarıyla, Voyager araçları bile, enerjisini nükleer yakıttan (dönüştürücüden) sağlayan güç üniteleriyle, ancak, 160-170 AU uzaklara gidebilecek gibi görünüyor… Enerjisi tükendiği için, Dünyayla iletişim sağlayamayacak bir aracın daha ötelere gidebilecek olması, bilim dünyası açısından fazla önemli olamaz…

*

Bilim insanları bu gibi yolculuklarda ‘ara duraklara’ (gateaway) ihtiyaç duymakta… Bu düşüncenin ilk uygulaması olan, bir ‘Yörünge Aracı’ kullanılması fikri, ABD’nin Apollo Ay uçuşlarında ve Çin’in 2020’de gerçekleştirdiği Chang’e-5 Ay yolculuğunda denendi… NASA’nın 2024’e planlı olan Ay yolculuğunda tekrar kullanılacak (denenecek)…

Halen, hayali kurulmakta olan, ‘Marsa insanlı yolculuklarda’ da Dünya yörüngesindeki, ya da, Ay yörüngesindeki bir ‘Ara istasyon’un kullanılması düşünülmekte…; lojistik destek için…

*

Bugünkü ‘hayal’, Ana Asteroid Kuşağı (Main Asterod Belt) ötesine bir yolculuk… Bilindiği gibi, Ana Asteroid Kuşağı Mars ile Jüpiter arasında yer almakta…

Bu yeni ‘hayal’, Matt Williams’ın universetoday.com’da 20 Ocak 2021’de yayımlanan bir yazısında tanıtıldı… Bu yolculukta kullanılabilecek ‘Ara Durak’lardan biri cüce gezegen (dwarf planet) Ceres…!

Ceres…uzaktan…yüzeyinde ‘sıvı su bulunan bir yer’ gibi görünmüştü….! (Kaynak: NASA/JPL)

Önce, Hubble Uzay Teleskobu ile alınan görüntüden, daha sonra, NASA’nın Dawn adlı aracının ilk yaklaşması esnasında alınan görüntülerden, Ceres’in yüzeyinde ‘mavimsi’ bölgelerin mevcut olduğu görülmüştü…; sanki bir su birikinitisi (deniz, göl,…) gibi… (Gerçi, bilim insanları buna hiçbir zaman ihtimal vermedi…!) Araç bu gök cismine yeterince yaklaşınca anlaşıldı ki, Ceres’in yüzeyi, Ay’ın yüzeyine belirli ölçüde benzemekteydi… Kraterlerle dolu koyu-gri, kuru bir zemin…! Gerçi, daha sonraki araştırmalarda ‘sudan eser’ bulunabildi, ancak, katı-buz formundaydı… Ceres, ne derece bir ‘ara durak’ olabilirdi…?

*

Güneşin ve (başka sebeplerden daha önce gerçekleşmezse) ona bağlı olarak Dünyanın (olası) sonu tahmin edilebilmekte ve hesaplanabilmekte… Yaklaşık 4.5-5 milyar yıl sonra, ‘fazla-sıcak’ olerak gerçekleşecek bir son… (Daha önce, konu ile ilgili olarak, bu sitede yayımlanmış yazılara bakılabilir…) Dolayısıyla, eğer salgın hastalıklarla yok olmaz, o günleri görürse, Dünya-insanının bu (şimdilik tek olan) evini terketmesi gerekecek; neslini sürdürebilmesi için…! Dolayısıyla, Dünya dışına, Akdenizdeki Mülteciler gibi, yolculuklar kaçınılmaz olacak… Bu yolculukların konforu ve başarısı geliştirilecek teknolojilere bağlı olacak… Bu sebeple, bu yolculuklar için şimdiden hayal kurmak kabul edilebilir bir insan-davranışı… Önemli olan, bu ‘hayallerin’ ne kadar gerçekçi (gerçekleşebilir) olduğu… Bu hayallerin gerçekleştirilebilirliğini bugünden ölçebilmek, değerlendirebilmek mümkün mü…; bu da ayrı bir soru…!

İnsanların kütle-halinde yolculuğu için gerekecek kapasitedeki uzay araçlarını Dünya yüzeyinden doğrudan fırlatmak pek mümkün görülmüyor… Daha mümkün olacak bir çözüm, Uluslararası Uzay İstasyonu gibi (ISS), bu araçların Dünya yörüngesinde (Low Earth Orbit-LEO), Ay yüzeyinde veya Ay yörüngesinde inşaası…

Dünya dışında yaşam, uzay radyasyonuna ve düşük seviyeli gravitasyona maruz kalma, meteoritler tarafından çarpılma başta olmak üzere birçok ‘hayatta-kalma’ riskini de beraberinde getirmekte… Kısaca, ortam, hiç de Dünyadaki gibi olmayacak… Çok çok zor şartlar…

Uzayın bu riskleri, birçok yaratıcı çözümün de önerilmesini tetikledi…Bunların bir kısmı, en azından, derin uzaya gönderilen robot-araçların görevlerini başarıyla yapmalarını sağladı… (Uzay radyasyonu, kozmik ışınlar robotları da olumsuz etkiler…!)

Dr. Pekka Janhunen, bu yaratıcı konseptleri önerenlerden biri… Cüce gezegen Ceres’in yörüngesine bir insan-barındırabilen uydu (megasatellite settlement) yerleştirilmesini önermiş… Bu ‘yerleşim aracında’ sağlanacak suni-gravitasyon ile yaratılacak, araç iç hacmiyle sınırlı, Ceres’teki kaynaklarla desteklenmiş, ‘kapalı bir eko-sistemle’ insanın barınması mümkün olabilir…

Finlandiyalı bir teorik fizikçi olan Dr. Janhunen, 2006’larda, Elektrikli Güneş Yelkenlisi (Electrical Solar Wind Sail; E-Sail) konseptini de öneren kişi… Dr. Janhunen, yayıma sunduğu bir makalesinde, böyle bir insan-yapısı araçla, Ceres’in yörüngesinde çok sayıda (!) insanın barınabileceğini ileri sürmüş…

Önerilen araçlardan biri : Stanford torus. (Kaynak: Donald E. Davis; universetoday.com)

Ekseni etrafında dönen uzay (yörünge) yerleşkeleri (rotating habitats) yeni bir konu değil… Konstantin Tsiolkovsky, 1903’te yayımlanan kitabı ‘Beyond Planet Earth’te, suni-gravitasyon sağlayan bir ‘uzay yerleşkesi’ (pinwheel station) önermişti… Bu öneri, sanırım, ‘2001 Space Odeyssey’ adı filmdeki uzay aracında da uygulanmıştı…

Bu fikir, Herman Potonik’in, ‘The Problem of Space Travel-1929′, Von Braun Wheel-1952’ adlı ktaplarında; Gerard K. O’Neill’in ‘in  ‘The High Frontier: Human Colonies in Space-1976′ adlı kitaplarında da (dönen silindirler olarak) açıklanmıştı… Gerçi, önerilen bu çözümler Dünyanın alçak yörüngesinde ya da Dünya-Güneş Lagranj Bölgelerinde (Lagranj Noktası …değil…!) uygulanmak üzere önerilmişti… (Eksenel dönme, gravitasyon ihtiyacının dışında, uzay aracının Güneş ışınları sebebiyle aşırı ısınmasını önlemek için de bir ihtiyaçtır ve Apollo araçlarında da kullanılan bir yöntemdi… (Bu konunun önemi, ABD’nin Skylab istayonunda-deneysel olarak-yaşanarak, anlaşılmıştı…!)

Dr. Janhunen, Ceres’i bir istasyon olarak önerirken, Ceres’in doğal kaynaklarında istifadeyi de düşünmüş… Özellikle Dawn aracıyla gerçekleştirilen (Bu araç, halen, Ceres’in yörüngesinde dolanmakta…) araştırmalarda, Ceres’te ‘inert gaz’ (buffer gas) olarak nitrojen de üretilebilecek tuzun envai-çeşidinin, su buzunun, atmosfer için gerekecek nitrojenin,… varlığı da belirlenmişti… (Kimse, Janhunen’in istasyonunda yetiştirilecek salatalıkları yemek istediğinde: ‘ne…, tuz getirmeyi unuttunuz mu…diye paniklemeyecek…!) Ceres’n nispeten düşük gravitasyon kuvveti, yüzeyinden uzay aracına malzeme taşımayı da kolaylaştıracaktır; en azından, Ay’a indirilen araçlar bunu gösterdi…

O’Neill silindirleri (temsili) (Kaynak: Rick Guidice/NASA Ames Research Center; universetoday.com)

Dr. Janhunen, bu şekilde geliştirilecek/inşa edilecek bir araçta, kilometrekare başına 500 kişinin barındırılabileceğini ileri sürdü… Manhattan’da (New York) kilometrekareye 27,500 kişinin düştüğü dikkate alındığında, bu istasyon oldukça konforlu bir yer olacak gibi görünmekte…!

Böyle bir istasyonda, 1.5 metre kalınlığında serilecek toprağın, (organik) tarım için yeterli olacağı da hesaplanmış… Gübre zaten istasyonda ve Ceres’te mevcut olacak… Bu toprakta, haliyle, oksijen üretecek ve havadaki karbondioksiti emecek ağaçlar da mevcut olacak… (O gün geldiğinde, Ziraat Fakültesi mezunları bugünkü kadar ‘iş-bulma sıkıntısı’ yaşamayacak…: ‘Ben mi…, Janhunen Yerleşkesine atandım’…!)

Bu yerleşkede, aynalarla toplanacak güneş ışığı elektrk üretiminde, aydınlatmada, bitki ziraatında, … kullanılacak…

Dr. Janhunen, birçok teknik güçlüklere rağmen, Ceres yörüngesine yerleşmenin Ay’ın veya Mars’ın kolonileştirilmesinden çok daha kolay olacağını da söylemiş…; yüzeyinde toz fırtınalarının ve uzun gecelerin mevcut olmaması sebebiyle; ayrıca robotlara-dayalı bir endüstrinin kurulması düşünüldüğünde…! (Yine de, Mars’ın yüzey görünümüyle kıyaslandığında, Ceres bize, o kadar da sempatik görünmedi…!)

Ceres’in, Dawn aracıyla alınan, doğal renkli görünümü (beyaz bölgeler, tuzca zengin bölgeler.). (Kaynak: NASA/ JPL/Planetary Society/Justin Cowart universetoday.com)

Dr. Janhunen, Ceres’te malzeme (mineral) nakli için ‘Uzay Asansörü’ kullanılabileceğini de söylemiş…; Dünya’nın gravitasyon kuvveti sebebiyle, inşaası pek mümkün görülmeyen, yere-bağlı bir uzay aracı…! (Bir akademisyenimiz bu konuda, Japonya’da bir projede çalıştığını duyurmuştu… Sonra, bu konu sessizliğe büründü…! Merak eden araştırabilir…)

Dr. Janhunen, Jüpiter ve Satürnün uydularına insanlı-kolonileştirme yolculuklarında, ‘Ceres İstasyonu’ Gama’nın (Alfa, Ay üssü için, Beta da Mars için rezerve edildi…!) uygun bir lojistik (soluklanma ve destek merkezi; stopover point) merkezi (istasyonu) olabileceğini söylemiş… (Biz, ‘destur’ deyerek, devam edelim…!)

Dr. Janhunen’in ‘hayal gücünün’ oldukça kuvvetli olduğu anlaşılıyor… Ceres yörüngesinde inşa edilecek ‘çok büyük uydu-yerleşkede’ (mega satellite) milyarlarca insanın barındırılabileceğini öne sürmüş…; kimseyi dışarıda (Dünyada; geride) bırakmayarak…! (Haksızlık etmiş olmamak için, bu hayalin gerçekleşmesinin birkaç yüzyıl alacağını da vurgulamış olduğunu belirtelim… Bir anlamda ‘Mevlana Konsepti’ ki, Boris Johnson bile bu kadar kapsayıcı olamamıştı…; salgının başlarında…!)

*

Sonra mı ne olabilir…? Bir salgın (virüs, belki de adı ‘sirüs: uzay virüsü’ olacak…!) ortaya çıkabilir… Aşı zamanında üretilemezse, tedarik edilemezse….’keten helva’ yanabilir…! Bu kadar emeğin bir ‘virüs’ yüzünden heba olması çok üzücü olurdu…

Bu hayalleri kurarken, Dünyayı ‘yaşanabilir bir yer olmaktan çıkarma’ çabalarına son verilse, Dünyanın yaşanabilirliğini korumaya yeterince gayret hasredilse, belki, çok daha hayırlı olacaktır…! Nasıl olsa, T-rump da gitti…

Yararlanılan Kaynaklar:


https://www.youtube.com/watch?v=bLPQoAoShWU

(Günün seçimi)

Bu gecelerde: Ay, Mars ve Uranüs…yakın konumda…! (The Moon, Mars and Uranus are relatively get close, tonights…!)

Bu gece, Ay, Mars ve Uranüs nispeten yakın konumda olacak… (21 Ocak 2021 simülasyonu. (Kaynak: SkySafari App.; Earhsky.org)

Space.com’dan Chelsa Ghod’un hatırlatmasına göre, özellikle Mars ve Uranüs ve Ay, bu gecelerde, yakın konumda görünmekte…

Haliyle, Uranüs çıplak gözle görünemeyecek kadar sönük… Ancak, bir dürbünle veya teleskopla gözlenebilir…; Ay’ın güçlü ışığı gözlemi biraz zorlaştırsa da…

Mars’ın konumu bir referans olarak alınarak, Uranüs’ün fotoğrafla görüntülenmesi de (gökyüzü yeterince açık olursa) mümkün olabilir…

Uranüs gibi, gözlem açısından uzak ve küçük-görünen gök cisimleri hernedense, ‘yerli ve milli’ astronomlarımızın ilgisini yeterince çekmemekte… Bir tarihte, ‘Ceres küçücük bir şey, görüp de ne yapacaksın’ demişlerdi…! Hernedense, Ay gözlemleri, sanki, birçok astronomumuzu yeterince tatmin ediyor… Sanki, mevcut eğitim sistemimiz, ‘daha zoru başarma’ isteğini yeterince geliştiremiyor…!

Uranüs, Ceres,…’küçücük bir şey’ damgasını bir defa yemiş…; ‘iflah olmaz’ görünüyor…!

Biz yine de, fotoğrafla da olsa, Uranüs’ü görüntüleyebilmenin önemli olduğunu düşünmekteyiz…

Ay-Uranüs-Mars: 21 Ocak 2021 (Gözlem bölgesine göre, konumlarda değişiklik olacaktır. Kaynak: Earthsky.org)

Dünyadan üç milyar kilometre kadar uzakta bulunan Uranüs bugünlerde 5.8 kadir bir parlaklıkta… 230 milyon km kadar uzaklıkta olan Mars ise 0.2 kadir parlaklıkta görünmekte… Gerek teleskopla ve gerekse dürbünle gözlem yapacaklar (fotoğraf makinası hariç) Marsı ve Uranüsü aynı ekrana (görüntüye) sığmış olarak göremeyecekler…

Uranüs, mavimsi bir soluk disk olarak görünecektir…; yıldızlardan bu görünümüyle ayrılabilir…

 Jüpiter ve Satürn ise, açısal olarak, Güneşe çok yaklaştıklarından, artık, Günbatımından sonra gözlenebilmeleri mümkün olamayacak…!

Yararlanılan Kaynaklar:

https://www.space.com/uranus-mars-moon-conjunction-january-2021

https://local12.com/news/local/moon-mars-and-uranus-to-meet-in-sky-this-week-ohio-kentucky-indiana-cincinnati