CANLI…! (LIVE…!)

22:30’a ertelendi…

……………………….

SpaceX, Dünya yörüngesine yeni uydular gönderiyor… Canlı yayım bu akşam saat (TSI) 21:55’te başlayacak…

Dünkü fırlatma teşebbüsü, roketin fırlatma (hava) sahasına bir helikopterin izinsiz girişi sebebiyle iptal edilmişti…!

Uçakta ‘manevi hasar’ meydana gelir mi…? (Can an aircraft get ‘moral damage’…?)

Pervanenin görünüşüne bakılarak uçuşta motorun-bir şekilde-durmuş olduğu söylenebilir…! (Kaynak: ensonhaber.com)

Güncelleme: 1 Temmuz 2021 21:30

İnternet basınında yer alan bir ‘iddia’da, bu uçağa konan son yakıtın etanol da içeren ‘piyasa-benzini’ olabileceği ileri sürüldü… Maliyeti düşürmek için benzine karıştırılan etanol’ün (oranına bağlı olarak) bazı tip motorlarda arızaya (motor durmasına) yol açabildiği söyleniyor… Gazetedeki haberde, bu uçağa son yakıt ikmalinde, ‘Havacılık Benzini’ (Avgas) yerine ‘piyasa benzini’ konulduğu yönünde…

Duyarlı bir kısım basının iddiası bu yönde…Bu doğrulanır mı, sonuçtan haberimiz olur mu…, bekleyip göreceğiz…!

…………………………………..

Bu defa bir (küçük) uçak kazası, saat 15.00 sıralarında Yunuseli Hava Meydanı (Osmangazi ilçesi, Bursa) yakınlarında,  Cesna 172 tipi bir eğitim uçağı, Çeltik Mahallesi’nde bir meyva bahçesine mecburi iniş yaptı.

Pist sadece iki yüz metre kadar ileride…!

Uçakta bulunan bir Öğretmen ve bir Öğrenci Pilotun bu kazada hafif şekilde yaralandıkları söyleniyor… Kendilerine ve ailelerine geçmiş olsun dileklerimizi iletiriz…

Bazı mahalli basında, (uçakta meydana gelen hasar dikkate alınarak) bu kazanın bir motor arızası sebebiyle meydana gelmiş olabileceği ileri sürüldü…

Nitekim, yukarıdaki görüntüden, Pervanenin görünüşüne bakılarak uçuşta motorun-bir şekilde-durmuş olduğu söylenebilir…

Uçak, yere temastan önce 11 adet meyva ağacına çarpmış…; bu da, uçağın yere temasında hızının (hareket enerjisinin) düşmesine sebep olmuş ki, uçuş ekibinin hafif şekilde yaralanmış olması bu sebepten olarak göründü…

Yine basında yer alan bilgilerden, Pilotun bu Hava Meydanına yakıt ikmali için inmeyi planladığı söyleniyor… Motor arızası (durması ?) yakıt-ilişkili olabilir mi…?

Şüphesiz, uçuşta yakıt bitmesi durumun-bir kaza inceleyicisi açısından-belirlenmesi nisbeten kolay olacaktır..; yangın, sızıntı, kalan yakıtın ölçümü,…ile…

*

Pilotun basında yer alan beyanında geçen:

“Arkada evler vardı, insanlar olduğu için elbette buraya doğru gidemezdik, önümüzde bahçe vardı…’ ifadesini pek samimi ve inandırıcı bulmadığımızı belirtelim…

Pilotun uçağı çok yakındaki piste ulaştırmaya çalıştığı bir gerçek…! Bunnun dışındaki beyanları bize biraz ‘…’ göründü…

Pilotun ayrıca, ‘Uçakta da ağır hasar yok…’ ifadesi de bize samimi ve inandırıcı görünmedi…; enkaz -biraz-farklı bir ‘şey’ söylüyor…!

Bu kazadan hemen önce, Pilotun ifade ettiği, bir ‘Pas Geçme’ olayının yaşanıp yaşanmadığını ve bu süreçte bir ‘aşırı rüzgar’la karşılaşılıp karşılaşılmadığını, gerçekten, merak ettik…! (Şüphesiz, meraklı gazeteciler (eğer kaldıysa) bu konuya açıklık getirecektir…)

Yine Pilot, ‘pas geçişten sonraki tırmanışta, motorda bir arıza meydana gelince, (piste) ‘geri dönüşe başlandığını’ beyan etmiş… Duran motor ve Pist Yönünden esen şiddetli rüzgar hesaba katıldığında bu uçağın Piste erişmesi, herhalde, pek mümkün olamazdı…! (Pilot, aşırı rüzgar sebebiyle-ki, rüzgar önden-baştan esiyor olmalı-pas geçerken, aynı rüzgarın içine tekrar inmeye teşebbüs ediyor…!)

Pilot, ayrıca, tecrübeli olduğunu da vurgulamış…; ‘öğrendiklerimizi uyguladık’ demiş…!

Umarız, bu tip uçaklarda tecrübeli Pilotlar, Pilotun bu beyanını Havacılık Okullarında öğretilenlerle bir karşılaştırmasını/değerlendirmesin yaparlar da bizler de öğrenmiş oluruz…!

Pilot, öğrencisiyle çektirdiği fotoğrafla da, sanki biraz, ‘Babam (Patronum) Sağolsun’ mesajı vermiş…!

https://www.dha.com.tr/yurt/bursada-egitim-ucagi-zorunlu-inis-sirasinda-dustu-2-yarali/haber-1834825

Uçağın parçaladığı ağaç gövdesi (kanadın arkasında).

Haber kaynağı, uçakta ‘maddi hasar’ meydana geldiğini yazmış…! Dilimizde ‘kontrolsuz bir şekilde’ kullanılmakta olan söylemlerden biri…! Uçakta ‘manevi hasar’ meydana gelir mi…; meselâ, bir uçağın ‘gururu kırılır mı’…?

Yine yerel basında: ‘Uçağın bölgedeki yerleşim birimlerine çarpmaması büyük bir faciayı önledi’ denmiş… Bizler, kaza haberlerine ‘facia’ kelimesini sokmazsak, takibeden gece rahat uyuyamayız… Neyse ki, ‘Kahraman Pilot’ Bursa’yı kurtardı’...denmemiş…! (Şüphesiz, uçağın indiği/düştüğü bölgede (varsa) mevcut olanlar için bir tehlike söz konusuydu… Bu arada, uçağın indiği/düştüğü anda bu meyva bahçesinde kimsenin mevcut olmadığı anlaşıldı…Bahçe sahibi de, kaza mahalline sonradan gelmiş…)

Yararlanılan Kaynak:

https://www.ensonhaber.com/gundem/bursada-egitim-ucagi-bahceye-indi

‘Gerek yok’…(mu ?) (‘Not necessary’…?

(Kaynak: haberair.com)

Kaza 10 Haziran 2019’da Antalya’da meydana geldi… Bu kazada, uçağın pilotu ve bir Havacılık Yüksekokulu öğrencisi hayatını kaybetti… Uçaktaki üçüncü bir kişi olan, ‘bir Üniversitenin Sivil Havacılık Yüksekokulu Müdür Vekili’ de yaralandı…

Bu kaza ile sonuçlanan uçuşta, bir Havacılık Kulübü yöneticisi olan Pilot, iki misafirine bir uçuş olanağı sağlayacaktı… (Bu uçuş resmi bir eğitim uçuşu değildi… Havacılık Kulübü de resmi bir Uçuş Eğitimi Kurumu değildi…)

Manavgat’ın Ulualan Mevkii’nde bulunan toprak pistten havalanan tek motorlu Cessna tipi ‘TC-DBO’ tescilli uçak, kalkıştan hemen sonra, (muhtemelen bir motor arızası sebebiyle,) düştü… Bu kazanın inceleme raporuna erişme olanağımız mevcut olmadığından, kazanın gerçek sebebinin/sebeplerinin neler olduğunu bilemiyoruz… Ancak, uçağın enkaz fotoğrafından stol olarak düştüğünü söylemek mümkün… henüz kalkış aşamasında olması ve hızının düşük olması sebebiyle…; süzülme olanağı bulamamış…

*

Bu kazayı konu etmemizin sebebi bir gerçeği (tekrar) vurgulamak için…: Hayatta kalmamız sadece Pilotun elinde değil…; kendimizin de elinde…!

Meydana gelen bu kazayla ilgili olarak, You Tube’de, başta Kaptan Baha’nın, hayatını kaybeden genç havacılık öğrencisinin babasıyla yaptığı görüşme dahil, birçok video mevcut… O videonun da izlenmesini öneririz…

*

Bu videolardan anlaşıldığı kadarıyla, uçağı kullanan Pilot ‘uçuş emniyetinden nasibini alamamış bir kişi’ olarak görünüyor…! Bu sahadaki hata ve ihmallerinin bedelini, sonunda, hayatıyla ödemiş…!

Burada, yeterince acı ve kabullenilmesi zor olan husus, genç bir kişinin de hayatını kaybetmesine sebep olmuş olması…!

Uçuş risklerini algılamak, görmek ve değerlendirmek öncelikle uçağı kullanan Pilotun görevi ve sorumluluğu… Burası tamam…

Peki, uçakta (veya herhangi bir araçta…) yolcu olarak bulunanların sorumluluğu yok mu…? Elbette var… Sizin hayatınızı sizden daha fazla başka kim koruyabilir…?

Bunları neden söyledik…?

Video kayıtlarından ve şahit beyanlarından da anlaşıldığı üzere, bu (yeterince yaşlı) Pilot uçuşta emniyet kemeri kullanmıyor ve kullandırmıyor…! Yolcuların emniyet kemerlerini kullanmalarını-adeta-engellemiş; kullanıma hazır tutmayarak ve, bu konuyu hatırlatan yolcuya ‘kemer takmaya gerek yok’ deyerek…!!!

Bu kazada yaralanmaların meydana gelmesi kaçınılmazdı…; yine de, kemerler takılı olsaydı alınacak darbeler ölümcül olmayabilirdi… (Arka koltukta oturan ikinci yolcu, kemer takmadığı halde, yaralanmalarla kurtulabilmiş…)

‘Kaptan Baha’nın videosunda yapılan konuşmalarda, ‘bu uçağın bakımının havacılık kurallarına uygun şekilde yapılmadığı, uygun yakıt kullanılmadığı’ anlamına gelecek beyanlar mevcut… Meydana gelen kaza (motor durması ?) bunlarla ilişkili olabilir…Bu da ayrı bir konu…

Peki, bu ‘Havacılık Dünyası’ sahipsiz mi…? Amatör Havacılık (Kulüp) Dünyasında meydana gelebilecek ‘uçuş disiplinsizliklerini’ bildirmek, incelemek/denetlemek ve tedbir almak için bir sistem/mekanizma yok mu…?

Kısaca, ‘bu Dünya’ kimsenin umurunda değil mi…? Sanki öyle görünüyor…!

Bu ülkede, bir Havacılık Yüksek Okulu Yöneticisi’ kemerini takamadan uçuşa gitmeyi kabul edebiliyorsa, başta üniversite öğrencisi olmak üzere başkalarına söylenebilecek fazla söz kalmıyor…!

Yine de, ve, Üniversitelerimiz/Yüksek Okullarımız bu sahadaki görevini (kişinin kendi can güvenliğini koruyabilme becerisi eğitimi) yerine getiremiyorsa da, bir Üniversite/Yüksek Okul öğrencisi, her şeyden evvel, kendi can güvenliğini koruyabilecek şekilde, en kötü halde, kendi kendine, kendisini eğitebilmeli… (You Tube, bu konularda da bir ‘açık Üniversite’…!)

*

Kısaca, uçaktaki yolcular, kemer kullanımı hususundaki durumu (engeli) görür görmez bu uçaktan derhal inmeliydi…; sonra da…

Yararlanılan Kaynaklar:

http://www.haberair.com/haber/pIlot-ve-ogrencI-hayatlarini-kaybettI/56197

Işık hızı neden tek ve sabit…? (Why speed of light is unique and constant…?)

Işığın yapısı (tabiatı) ve ışığın hızı , yaşı ne olursa olsun, bilime meraklı kişilerin, asgari seviyede de olsa, öğrenmeleri gereken ‘tabiat varlıklarından’/konulardan biri… Bu bağlamda, önerebileceğimiz ikinci bir konu ‘yaşamın Dünyada ortaya çıkışı’ olabilir…; şüphesiz, ‘bilimsel zeminde’…

Son dönemin parlak You Tube sunucusu, bilim insanı, Çağrı Mert Bakırcı, You Tube’deki (ve aşağıdaki) video-sunumunda ışık konusuna da oldukça tatmin edici seviyede bir açıklama getirdi…: Işık hızı neden sabit…; ışığın evrende başka bir hızla yayınımı (ışıması) mümkün olabilir miydi…?

Aşağıdaki yazı, bu kaynaktan alıntılarla hazırlandı…:

Işık hızının saniyede 299 milyon 792 bin 458 metre, ya da, yuvarlatarak, saniyede 300,000 kilometre olduğu yeterince bilinmekte…

Bakırcı: ‘ Ama neden? Yani neden saatte 1 milyar kilometre veya 25 kilometre değil de, bu sayı’ diye soruyor…; sonra da cevaplıyor…:

‘Işık, öncelikle, bir kinetik enerjinin aktarımı sürecinde, kendisine enerji transferi yapılmış olan (enerjilenmiş, tetiklenmiş) olan elektronların aldıkları bu enerjiyi geri verirken (daha alt enerji seviyesine geri dönerken) foton üretmeleri…; kendilerine transfer edilen enerjiyi foton olarak dışarıya atmaları… Fotonlar da, ‘ışık/ışıma’ olarak gözlediğimiz tabiat olayı… Bir elektrik ampulü dikkate alındığında, ampulün ısınması da, bu enerji transferinin bir ‘dışavurumu’…! Bıçakçı: ‘ Zaten “sıcaklık” dediğimiz şey, bir ortamdaki atomların kinetik enerjilerinin ortalamasıdır’ diyor… Kısaca, bir cismin ısınması onu oluşturan moleküllerin (atomların, atom-altı parçacıkların) kinetik enerjilerinin artması sonucu…

Işığın hem elektromanyetik dalga hem de foton (tanecik; kuantum; enerji paketi) özelliğinin mevcut olduğu biliniyor… Maddeyi oluşturan atom ve atom-altı parçacıkların üç temel özelliği kütle, spin (basite indirgeyerek: eksenel dönme) ve elektrik yükü (elektrik çarpması olarak, yeterince bildiğimiz şey !)… Yük, atom altı parçacığın elektrik özelliğini ( nötr mü, yük taşıyor mu) belirtirken, bir atomun yüklü olması da, proton-elektron dengesinin bozulmuş (iyon durumunda) olması anlamına gelmekte…

Gauss Yasası her yüklü parçacığın etrafında bir elektrik alan yaratacağını söylüyor.

Burada: ‘ρ’ -elektrik yükünün yoğunluğu; değişken bir sayı… Burada, ‘ϵ0′ ise vakumun elektrik yüklenebilirliği; vakumun elektrik geçirgenliği/(sanki, elektrik alanı direnci; elektrik alanı artışına ortamın gösterdiği direnç); *sabit bir sayı…

Bu eşitlikte/denklemde ‘ρ’ arttıkça, Elektrik Alan (E) de artar/şiddetlenir…

Elektrik yüklü parçacıklar (parçacığın merkezinden dışa doğru yönelmiş-tek yönlü-oklu kirpi !) bir elektrik alanı yaratırken, bir mıknatıs da (bir uçtan çıkıp diğer uca ulaşan) manyetik alan (B) yaratır… Bunların her ikisinin de birlikte bulunduğu ortam ise elektromanyetizma ortamı… Elektromanyetizma bünyesinde elektrik ve manyetiklik barındıran bir tabiat olayı; ortamı… Bir manyetik alanın oluşabilmesi için iki kutba ihtiyaç var… Bu sebepledir ki, doğal mıknatıslar daima iki kutuplu olarak vardır…Bir mıknatıs kaç parçaya bölünürse bölünsün daima iki kutuplu olarak ortaya çıkar…; tek kutuplu mıknatıs mevcut değil… (Akış devresinin tamamlanma ihtiyacından olsa gerek…; kapalı bir devre oluşma ihtiyacından…!)

​Bilim insanları, Maddenin ‘manyetiklik’ (mıknatıslanma) özelliğinin bünyesindeki elektronların ‘spin’ özelliği ile ilişkili olduğunu söylüyor…

Bakırcı, ‘her bir mıknatısın, belirli bir spine sahip elektronlar sayesinde manyetik özellik kazandığını söylüyor… Yine de, tüm elektronları ‘tek yönlü bir menyetik alan’ oluşturacak şekilde hizaya getirmek (şimdilik) imkansız…!

Bir mıknatısın varolabilmesi için çift kutbunun mevcut olması zorunluluğu: Gauss’un Manyetizma Yasası’…!

Gerek elektrik yüklü bir parçacık ve grekse bir mıknatıs sabit iken sebep olabildikleri olaylar/etkiler sınırlıdır… Ortamdaki elektrik alanı, bir örnek olarak, baştaki saçları dikleştirirken, mıknatıs da yakınındaki demir tozlarına , manyetik alan çizgileri doğrultusunda şekil verir… Esas ilginç olaylar, gerek elektronların ve gerekse mıknatısların hareket ettiği ortamlarda gerçekleşir… Elektrik alanı manyetik alanı, manyetik alan da elektrik alanı etkiler…; birindeki değişim diğerini tetikler… Elektrik motorlarının var olma/çalışma prensibi…! Bakırcı, ‘Modern teknoloji, neredeyse her şeyini elektromanyetizmaya borçludur’ diyor…!

Faraday Yasası: Manyetik alan değişiminin Elektrik Alan yaratması.

Elektrik alanın zamanla değişiminin manyetik Alan yaratması ise biraz daha karmaşık bir eşitlikle ifade edilmekte…:

Amper Yasası: Elektrik Alanın Manyetik Alanla Değişimi.

Yukarıdaki dört eşitlik Maxwell Eşitlikleri/Denklemleri olarak bilinmekte…

Maxwell, kendinden önceki bilim insanlarının vardığı bu sonuçları birleştirerek, elektrik ve manyetizmanın, aynı paranın iki yüzü olduğunu gösterdi…; Elektromanyetizmayı…!

Amper Yasası Eşitliğinin sağ tarafındaki iki terim Hareket eden elektrik yüklerinin manyetik alan yaratabileceğini söylerken, ikinci terim ise hareket eden elektrik alanların da manyetik alan yaratabileceğini söylemekte…: ‘Yani hem yüklü parçacıklar hem de elektrik alanı hareket edecek olursa manyetizma doğurmaktadır.’…diyor Bakırcı

Bu denklemde yer alan ‘μ0​’: (Manyetik) Geçirgenlik Sabiti…Bu ‘μ0’ ​ da tıpkı ‘ϵ0’ gibi, değeri çok hassas bir şekilde ölçülmüş, sabit bir sayı…:

Ancak, ‘μ0​’ın ‘ϵ0’ın negatif anlamından/etkisinden farklı olarak, pozitif (pekiştirici) bir anlam taşımakta/etki yapmakta… ; serbest uzayın (vakum ortamının) manyetik alan oluşturmaya ne kadar uygun olduğunun bir ölçüsü (1/*sabit sayı) olarak düşünülebilir…

Maxwell Denklemlerinde geçen ‘ϵ0’ı Elektrik Alana Karşı Direnç, ‘μ0​’ı ise Manyetik Alana Karşı Direnç olarak düşünülebilir…

Bakırcı, ‘bu sayıların Evren’in dokusu sonucu oluşmuş sayılar‘ olduğunu söylüyor…; ölçme deneyleriyle hesaplanmış sayılar…

Burada, eğer elektrik alan manyetik alanı ve manyetik alan da elektrik alanı doğuruyorsa, bu ikisi arasında öyle bir denge hali bulunabilir ki, ortamda elektrik alan ve manyetik alan aynı anda mevcut olur…, ya da, birbirinin yok olmasını engeller…! Sürekliliği sağlanmış ve korunmuş bir parçacık/dalgalanma (dalga) hareketi…

Maxwell, üstün becerisiyle, kendi kendine hareketini/yayınımını sürdürebilecek bir parçacığın hızını hesaplamayı mümkün kılacak bir denkleme/eşitliğe ulaştı…

V: Parçacığın/dalganın hızı.

Bu eşitliğe yakından bakıldığında oldukça ilginç bir özelliği kolayca görülebilir…: V = Sabit (bir) sayı…!

Maxwell şu (çok büyük) gerçeği ortaya koydu…; (belirli bir ortamda) ‘Işık Hızı sabittir…!

Alın size ‘Işık Hızı…!

Melbourne Üniversitesi Fizik Profesörü Dr. David Jamieson, bunu şöyle açıklamış:

‘Bu soruyu 2 farklı şekilde cevaplandırabilirim. Önce teknik ve ‘derin’ olan cevabı vereyim: Işık sadece tek bir hızda hareket edebilir, çünkü yalnızca bu hızda Lorentz Dönüşümleri’ni tatmin edebilir. Ama bunu anlaması biraz zor. Dolayısıyla daha basit olan ikinci cevabı vereyim: 

Sıkı sıkıya gerilmiş bir ipiniz olduğunu düşünün. Parmağınızla ipi azıcık esnetip bıraktığınızda, dalgaların ip boyunca hareket etmeye başladığını görürsünüz. İşte o dalganın hızı, ipin gerginliğine, ağırlığına ve benzeri birkaç tane değişkene (parametreye) bağlıdır. İşte ışık da böyledir; ancak ışık dalgaları ile tel dalgaları arasında büyük bir fark vardır: Işık dalgaları boş uzayda, yani vakum içerisinde hareket edebilir. Tel üzerindeki dalganın aksine, ışık dalgalarının ilerlemek için bir ortama ihtiyacı yoktur.’

Bu son cümle olmasaydı her şey gayet iyi gitmekteydi…; değil mi …? Son cümle işi-biraz-bozdu…! Işığın bir dalga olarak yayılabilmesi için maddi bir ortama ihtiyaç yoktu… Işık, vakumda da (iyi ki yayılabilmekteydi…! Eğer yayılamasaydı, Güneşi göremezdik…; Güneş de bizi…!

(Elbet bir gün ispatlanacaktır…, uzay boşluğunda, ışığın yayılmasını/ışımasını/yol almasını mümkün kılan, sadece, varlığı bugün bilinmeyen uygun ve yeterli bir ortam mevcut…! Tanım olarak ‘ϵ0’ ve ‘μ0​’ bunu söylemiyor mu …? )

Jamieson: ‘Bu iki parametre, aslında tam olarak doğru bir benzetim olmasa da, vakumun tıpkı bir ip gibi gerilip bırakıldığında dalgayı taşıma ‘gerilimi’ gibi düşünebilir. Yüklenebilirlik, elektrik alanın ‘gerilimi’ olarak görülebilir. Geçirgenlik ise manyetik alanın ‘gerilimi’ gibi düşünülebilir. Elektrik alan güçlendiğinde manyetik alan yaratır; manyetik alan güçlendiğinde elektrik alan… Bu ikisi kendi kendisini sürdürebilir bir sistem yaratır. Maxwell, bu iki parametreyi bir araya getirerek ışığı tanımlamaya çalışacak olursanız, o ışığın içerisinde bulunduğu ortamda kendi kendisini sürdürebilmek için ne kadar hızlı ilerlemesi gerektiğini de belirleyeceğinizi ortaya koydu’… diyor.

Bakırcı’ya göre ‘Işık Hızı Bir Tercih Değil, Bir Zorunluluk …! Işık, İşte tam da bu nedenle kütlesiz olan ve kendi kendine yayılan her dalga, ışık hızında gitmek zorunda. Çünkü bu hızdan başka bir hızda giden bir dalga, kendi kendini sürdüremez. Ya elektrik alan baskın gelir, ya manyetik alan baskın gelir. Ama tam bu hızda giden bir dalga, kendi kendini sürdürebilen dalga olur. O dalganın “ışık” olması şart değil; mesela gluonlar da bu hızda gitmekte. Kütleçekimi ışık hızında etki edebildiği için (!), onu taşıyan parçacık olarak varsayılan ama henüz doğrulanmamış olan gravitonların (gravitasyon kuvveti taşıyıcı parçacık) da bu hızda hareket ettiği düşünülmekte’… (Bu noktada, kütleli parçacık-ışık hızı konusu-hafiften-gölgede kalabilir…!)

Bakırcı’ya göre: ‘Aynı nedenle ışık, saniyede 300 milyon metre hıza bir arabanın ivmelenmesi gibi erişmez. Işık, saniyede 300 milyon metre hıza, kaynaktan çıktığı anda erişir, çünkü zaten kaynaktan ışık olarak çıkabilmesinin tek yolu o hızda olmasıdır. Fotonlar kütlesiz bir parçacık ve bir dalga oldukları için, başka bir hızda gidemezler; ışık hızında gitmek zorundadırlar.

Ayrıca buradan şunu da anlıyoruz: Işık hızının kendisi özel bir sabit değildir. Evren’in dokusunu oluşturan ve boş uzay veya vakum dediğimiz şeyin elektrik alanına ve manyetik alana gösterdiği direnç (veya geçirgenlik), kendi kendine yayılan bir dalganın hızını otomatik olarak belirlemektedir. Bu ikisi temel sabitler olduğu için, ışık hızı da temel sabit olarak görülmektedir. Bir başka evrende, bu geçirgenlik veya direnç farklı değerde olabilirdi. O evrende ışık hızı, bambaşka bir sayı olurdu. Ama bu Evren’de, bu değerler böyle ve ondan dolayı ışığın hızı tek bir sayıya sabitlenmiş haldedir.

Tam da bu yüzden, uzay-zaman dokusu içindeki nesneler için ışık hızı evrensel bir hız limitidir – sonuçta kütlesizden daha kütlesiz olamazsınız ve dolayısıyla ışık hızından daha hızlı gidemezsiniz. Eğer kütleniz varsa, bu kütlenin Higgs Alanı ile etkileşmesinden ötürü bir çeşit “sürtünme” oluşacaktır ve asla ışık hızına erişmeniz mümkün olmayacaktır (en azından “sonsuz enerjiye” erişiminiz yoksa).

Öte yandan, tam da bu nedenle Evren’in kendisi, ışık hızından daha hızlı genişleyebilir çünkü Evren’in dışında bir şey var mı bilmesek de, varsa bile onun Evren’in genişlemesi üzerine koyduğu sınır ışık hızıyla sınırlı olmak zorunda değildir. Bir başka değer de olabilir, sınırsız da olabilir! Ama Evren’in içindeki her şey, ışık hızı sınırına uymak zorundadır. 

Bu sebeple ne biz, ne de (yeşil/mavi,…!) ‘uzaylılar’ bu hız sınırını aşamaz… (Yaklaşabilmeleri ayrı bir konu…!)

Işık bir taraftan, 1 saniyede Dünya’nın etrafında 8 tur atabilecek kadar hızlı iken, diğer taraftan Güneşten Dünyaya ulaşabilmesi için 8 dakika 20 saniye kadar bir zaman gerektiren yavaş bir dalgadır/parçacık… Evren’in bir ucundan diğer ucuna ışığın ulaşması on milyarlarca yıl alır!

Sonuç olarak, ışığın hızı, aslında ışığın “özel” bir şey olmasından kaynaklanmamakta; ışığın kütlesiz fotonlarla taşınmasından kaynaklanmakta. Kütlesiz her cisim, varlığını sürdürebilmek için ışık hızında hareket etmek zorunda – çünkü bu hız, bizim Evrenimiz içinde o dalganın (veya parçacığın) varlığını sürdürebileceği tek hız.

Yararlanılan Kaynaklar:

https://evrimagaci.org/isik-hizi-neden-saniyede-300-bin-kilometre-neden-farkli-bir-deger-degil-isik-farkli-bir-hizda-gidebilir-miydi-3639

‘Meşe’ uydular…yolda…! (Wooden Satellites are coming…!)

‘Ahşap’ gövdeli bir mini-uydu: WISA Woodsat

ESA’nın ‘ahşap’ uydular üzerinde çalıştığı haberi 11 Haziran 2021’de yayımlanmıştı…

WISA Woodsat 10x10x10 cm’lik bir ‘KüpUydu’ (Cubesat)… Yan panelleri ahşap olan, yapısında sınırlı miktarda metal kullanılan, bir fotoğraf çekme kolu (me kamerası) da bulunan basit bir mini-uydu…

Finlandiyalı yazar ve yayımcı Jari Makinen’in firması Arctic Astronautics tarafından tasarımı gerçekleştirilen bu uydu, eğitim, ve hobi amaçlarıyla CubeSat’lar tasarlamakta…

Firma, ‘ahşap’ uydularının ilk uçuş denemelerini stratosfere balonlar göndererek gerçekleştirmiş…

Bu ‘ahşap uydu’ projesine ESA (Avrupa Uzay Ajansı) da katkıda bulunmakta; uydunun içinde meydana gelebilecek kimyasal olayları (basınç, sıcaklık, koku,…) izlemek için sensör tasarımı gerçekleştirmekte…

Bu projede görev alan bir ESA uzmanı, uydunun yüksek güçlü sistemleri ve radyo-frekans antenleri çalışmaya başladığında, uydu kutusunun içinde açığa çıkabilecek az miktardaki molekülün uydu sistemlerine zarar verebileceğini söylemiş…

ESA’da çalışan ve bu projede görev alan malzeme mühendisi Orçun Ergincan, uydu içindeki kirlenmeyi izlemek için ‘Kuars Kristalli Mikrabalans’ sensörü üzerinde çalıştıklarını söylemiş…

Bu Projede, uydunun ahşap (kontrplak) kısmının malzemesini üreten firma da görev almış… Piyasaya verilen standar ahşabın içindeki nemin yüksek oranda olması sebebiyle, uydu imalinde kullanılacak ahşap özel olarak, vakumlu-fırında işlem görmüş… Daha sonra da, ince bir alüminyum oksit tabakasıyla kaplanmış… Bu kaplama ile, ahşap yapıdan sızabilecek (outgassing) su buharının ve atomik oksijen erozyonunun önlenmesi amaçlanmakta…

Araştırmacılar, atmosferin dış katmanlarında, standart oksijen moleküllerinin Güneşin morötesi radyasyonuyla parçalanması sonunda oluşan, yüksek seviyede reaktif oksijen varyantının mevcut olduğunu, bu maddenin, Uzay Mekiklerinin ilk uçuşlarında ısı-battaniyelerini (thermal blanket) ileri seviyede hasarladığının belirlendiğini söylüyor…

Bu ‘Ahşap Uydu’ Dünya yörüngesine gönderildiğinde amatör radyo iletişiminde ve görüntü paylaşımında kullanılacak… Bu uydunun göndereceği veriyi alacak yer istasyonunun 10 Euro kadar düşük maliyetli olabileceği söyleniyor…!

Woodsat’in bu yıl sonuna doğru fırlatılması bekleniyor…

Yararlanılan Kaynak:

https://www.spacedaily.com/reports/ESA_flying_payloads_on_wooden_satellite_999.html

Hiç yoktan iyi…! (Better than nothing…!)

C/2014 UN271’in (Barnardinelli-Barstein) yörüngesi.

‘İki vadede’ bir kuyruklu yıldızımız olacak (umarız öyle olur)…!

Bu haberi Stephanie Pappas 24 Haziran 2021’de duyurdu…

Bu habere göre, astronomlar, Bernardinelli ve Bernstein (Pensilvanya Üniversitesi), kuyruklu yıldız olduğunu düşündükleri yeni bir gök cismi belirlediler…

Bu gök cismini ilginç kılan husus, yörüngede dolanım süresinin 5.5 milyon yıl kadar olması…! Bugüne kadar, bir kuyruklu yıldız için duyurulan en büyük ‘yörüngede dolanım süresi’…!

Bu büyük yörüngede dolanım süresiyle, haliyle, bu gök cismi Oort Bulutundan gelmekte…; Güneş Sisteminin dışını saran buzlu-kütleler bulutundan…

Astronomlar bu gök cismini Dark Energy Camera (Cerro Tololo Inter-American Observatory; Şili) ile alınan gökyüzü görüntüleri arşivinden belirledi…

C/2014 UN271 olarak kaydedilen bu gök cisminin boyunun en az 100 kilometre olduğu ve Dünyadan 20 AU (Astronom Birimi) kadar uzakta olduğu hesaplandı…

Halen Dünyaya (ve Güneşe) yaklaşmakta olan bu gök cisminin, yörüngesinin Güneşe en yakın konumuna 23 Ocak 2031’de geleceği hesaplandı…Bu gök cismi bu konuma geldiğinde dahi, Satürn’ün yörüngesinin ötesinde, Güneşten 10.95 AU uzakta bulunacak… (Bu, Güneşin dahi çok uzağından dolanacak demek…)

Astronom Peter Veres (Center for Astrophysics, Harvard&Simithsonian; Minor Planet Center), bu olayın iyi tarafının, astronomların bu gök cismini incelemek için yeterince zamanlarının mevcut olacak olması…demiş… Kötü tarafı, malum, incelemek için fazla uzakta…!

Kuyruklu yıldız Bernardinelli-Bernstein arşiv verisinden ilk olarak 2014’te belirlendi…; izi 2018’e kadar sürüldü… Bu keşif amatör astronomi dünyasında duyulunca, gerçekleştirilen yeni gözlemlerle bu gök cisminden bir gaz-toz saçılımının (coma) mevcut olduğu anlaşıldı…

Yukarıdaki grafikten de görüleceği gibi, bu gök cisminin yörüngesi Güneş Sistemi yörüngesine dik durumda… Bu gök cisminin, yörüngesinin en uzak noktasının uzaklığının yaklaşık bir ışık-yılı kadar olduğu belirlendi…; burası, kısaca, Oort Bulutunun dış sınırı olmakta..!

Astronom Veres, bu gök cismi gibi cisimlerin bir zamanlar Güneş Sisteminin, (Kuiper Kuşağı gibi) nispeten iç bölgelerine ait olduğunu, Satürn ve Neptün gibi büyük gezegenlerin gravitasyonel sapan etkisiyle Oort bölgesine fırlatılmış olduklarını söylemiş…

Veres, ayrıca,  Güneş Sisteminin iç bölgesinde dolanan (kısa-periyodlu) kuyruklu yıldızların Güneşin yakınından birçok defa geçmeleri sebebiyle ve Güneşin radyasyon (Güneş Rüzgarı; parçacık) etkisiyle önemli ölçüde yapısal değişime uğrarken, Oort bölgesinden gelen (çok uzun periyodlu) kuyruklu yıldızların çok az değişime uğrayarak, başlangıçtaki yapılarını büyük ölçüde korumuş olmaları gerektiğini söylemiş…; araştırma yapmak için çok daha kıymetliler…!

Bugünlerde (ve orta vadede) ilginç bir görüntü oluşturmayacak bu gök cisminin, fışkırdığı gazların (ışığının) analiz edilmesiyle, yapısı hakkında bilgi edinmek mümkün olabilecek…

Bu gök cismi daha önceki gözlem verisi içinde yer almış olsa da, Bernardinelli-Bernstein ikilisi tarafından tam olarak 19 Haziran 2021’de farkedildi…

Bu cisim, belirlenen bu boyuyla, bugüne kadar gözlenen en büyük kuyruklu yıldız oldu… 1997’de gökyüzünü şenlendiren kuyruklu yıldız Hale-Bob’un boyunun 45+ kilometre kadar olduğu hesaplanmıştı… Yine de, Hale-Bob görüntüsü ve süresi itibariyle, son yüzyılın en güzel kuyruklu yıldızı olma özelliğini korumakta… Gerçi kuyruklu yıldız McNaught (C/2006 P1), görüntüsü itibariyle çok daha güzel olsa da, Dünyanın sınırlı bir bölgesinden (Avustralya) gözlenebilmişti…

McNaught

Önümüzdeki on kadar yıl dikkate alındığında, bu gök cismine bir araç gönderilerek yakından incelenmesi hiç de fena bir fikir olmaz…! Gözlem için, en azından, halen Jüpiter’in yörüngesindeki JUNO’dan da istifade edilecektir… Tabi konumları uyuştuğu taktirde…

*

C/2014 UN271 gökyüzü meraklılarını gelecek on+ yıl boyunca oyalayacak görünüyor…., görsel bir şölen sunamayacak olsa da…

‘Hiç yoktan iyi’… bir durum…!

Bu gök cismi yeni bir ‘Tarikat’ın doğmasına yol açar mı…, bekleyip göreceğiz… (Malum, ‘Tarikatların’ ‘revaçta olduğu bir dönemden’ geçmekteyiz…!)

Yararlanılan Kaynaklar:

https://www.scientificamerican.com/article/astronomers-thrill-at-giant-comet-flying-into-our-solar-system/

https://www.space.com/huge-new-comet-orbit-toward-earth